Ramazan ayında verilmesi önerilen, mala ve paraya dayalı bir yardım sisteminin içinde yer alan kavramlardan biridir zekât. Kişilerin durumuna göre malının ve parasının kırkta biri oranında olması gerektiği söylenir. Ancak vermek isteyenler için gönüllerincedir.
Bazı ayetlerde sadaka kavramı da zekât adı ile çevrilmiş. Zekât kelimesinin yazıldığı ayetlerin çoğunda temizlenmek, nefis terbiyesi yapmak anlamının da verilmesi, bu kavramın ‘mala ve paraya dayalı yardımlar’ dışında mânâlar içerdiğinin de göstergesiydi. Her iki anlamı da doğru ve İslâm ahlâkına ayna tutan özelliklerdi. Yardımların yoğun olduğu, özellikle oruç gibi ulvî bir ibadetin, diğer ibadetlerle hâl edinildiği “Ramazan-Şerif” “Yanmak” anlamıyla da müsemma. Nefsin her türlü yanlıştan, eksiklikten oruçla, urucu, insan olmanın sırlarından biri. Açlık, susuzluk bedeni, zaman sınırları ile terbiye ederken; dilin kötü kelamlardan kaçınması, gözün harama bakmaması, kalbin yanlış yargılardan uzak durması, hâsılı tüm âzâlarımızın belli bir edep çerçevesinde orucu da, tezkiyeyle ilgili, zaman içindeki “an” demleri. Hepimizin derdi, her günün ramazan günü gibi yaşanabilmesi. Gerçek sadaka ve zekât o zaman verilmiş olur.
Bedenimizin, aklımızın, ruhumuzun, ilmimizin zekâtını gereğince verebiliyor muyuz? Bu soru kalbimizi acıtır bazen. Mala dayalı olan kısmı çok kolay, hesapla ve ver. Ya mânâ yolunun lütuflarının, kereminin zekâtı nasıl ödenir? Görmek için gözü veren Rabbimiz, idrak için aklı, sevmek için gönlü, yürümek için ayağı, içimizi göstermesin diye teni, yavrumuzu bir nefeste soluklamak için can burnunu, kelam etmek için dili… Neyi sayabiliriz ki! En sevgilisine, halifem dediğine, Adem’den, Ayna ettiğine, Aşk’la yoğurduğu dünya çamuruna, tecellisine.. Rahman sofrasının nimetlerinin, Rahim lütuflarının zekâtını ödeyebilir miyiz?
“Veren el, alan elden üstündür.”Maddi olanaklarla yardım etmek güzel ve iyi, inanlar için. Manevi yoldaki öğretmenlerin ilmini, yaratılışlara ve yeteneklere göre ikram etmesi, onların en hayırlı ve güzel zekâtlarıdır. Kişinin kendini, Yaratıcısını, Rabbini, âlemleri, dinini bilmesi; fıtratına göre bir öğretmenin, onu eğitmesiyle mümkündür. Öğretmenlerin ilmini, sevgisini sunması, yol göstericiliği manevi zekâtıdır ve bedeli ödenemez. Veren el oluşu nedeniyle, alan elden mânâ yönüyle üstündür. Kendimizi bilmediğimiz zamanlarda akıl ve ruh güneşimiz olarak bizi nurlandırırlar. Karanlıklardan, aydınlığa çıkarırlar ta ki gerçek kimliğimize kavuşturana kadar hep verirler. Cuma ticareti, cem oluncaya, tevhid edinceye dek; sonsuz bir döngü, el ele; el, Hakka. Karz-ı Hasen aslında. Onlar öğrencilerine, öğrenciler, kendilerinden sonrakilere, sonsuza dek zekât devam eder.
Her bir varlığı nasiplendirmek de bu kavramın içinde. Sokağımızdaki hayvanlardan da, havadan da gökte uçan kuştan da, yerdeki kara karıncadan da sorumlu olmak zeka sahibi gönüllerin zekatı olur.
Dervişler nazenin ehlidir, naziktir, nezaket dairesi içinde, zekâtlarıyla bulundukları toplumları selamete çıkarırlar, hem maddi hem manevi biçimlerde kudret sıfatının eliyle rehberlik ederler. “Mülk elinde olan Allah ne mübarektir.”
“Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rüku edin, rüku edenlerle beraber olun, temizlenin.” 2. Sure – 43. Ayet.
“Allah ahdini ve yeminlerini az bir menfaate satanlar yok mu, işte onların ahirette bir nasipleri yoktur. Allah onlarla konuşmayacak ve kıyamet günü onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak, onlar için elim bir azap vardır.” 4. S. 76. Ayet.
“Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, nefisleriniz için hayırdan önceden ne gönderirseniz Allah katında onu bulursunuz.” 2. S. 110. Ayet.