Rabbim, Mürşid için söylediği “Sen sadece yönlendir.” tebliğini cana da, “Sen sadece yönel.” şeklinde iletir. Böyle diyerek Rabbim hem Mürşid’i hem mürid’i Kendi varlığına çekmektedir.
Mesela, Mürşid’in sadece yönlendirmekle mesul olmasının bir sebebi de şudur; müridin iç âlemine, müridin kendisinden başkası giremez. Yani iç âlem Kendi varlığına aittir. Kendi âlemine ancak kendin rücû edebilirsin, senden gayrısı yönelemeyecektir.
Mürşid’in sadece yönlendirmesindeki bir diğer sebep de şudur; Seni asıl yönlendirecek olan içinde seni bekleyen Rabb’indir, asla şeyhin değildir. Bu açıdan bir de Rabb’inle halvet eyleyebilmen için de senin Rabb’inle kendi içinde baş başa kalman gerekir.
Şimdi düşünmekten içeri tefekkür edelim; Rabbim, can ile Kendi arasında Mürşid’i dahi tutmaz iken can, Rabb’i ile arasında kimleri tutmaktadır?..
Ve Mürşid’in, Allah ile kul arasında aracı kılındığını iddia ederek bu durumu Mekke’li müşriklerin putlarına benzeten zan sahiplerinin şimdi bunu tekrar tekrar düşünmelerinden öte idrak (uyanış) gerekmektedir.
Aynı şekilde mürid’den de sadece yönelmesi istenerek Mürşid’de oyalanmaması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ve aynı zamanda buradan çıkan başka bir sonuç da; Mürşid ne diyorsa harfiyen uyulması gerektiğidir. Yani can yönlendirmeye uymalı, adapte olmalı ki bütün ilgi odağını iç âlemine (Rabb’ine) çevirebilsin. Sözü eden Mürşid’e değil, Mürşid’in sözünü ettiği Rabb’e yönelinmelidir.
“Sen sadece yönlendir” yani sadece Ben’den haber ver, Ben’i an, Ben’im bildirimi ilet yeter. Çünkü Mürşid, yönelmeleri için ısrarcı davranacak olursa araya kendini de koymuş olacaktır. Artık nefsin de “Ben burdayım” diye kendini göstermeye başladığı noktadır. Hakk yoluna can ve gönül verenler için ölmeden evvel ölmek hakikaten çok önemli ve farzdır. Unutmayalım ki doğmadan önce ölüm vardır.
Nefs bu kadar ayak bağı olmasaydı ölmesi yani terbiye edilmesi esas bir ilke hâline gelmezdi. Her an dengeleri bozacak ve alt üst edecek bir yapısı olduğu için nefsin kontrolünün elden hiç bırakılmaması lazımdır. Tarikte uyanık (idrak) olmak da bu gaye için önem arz etmektedir.
Velhasıl ehli tarikatta her şey birbiriyle bağlantılıdır, hiçbir şey birbirinden bağımsız olarak istenmemelidir.
Bu hâl yüzünden Mürşid yönlendirmesine birebir uymak ve yönelmek hayati bir mevzudur.
Tarikte yürüyüş, atılan adımlardan belli olur. Her şey adım atmakta başlıyor. Nereye, nasıl adım atacağını Rabb Mürşid Kur’an varlığı ile açıklayarak söylüyor. Zahiren “Al şu kitapları oku” deyip kitaplarla irşad olunmuyor. Kelâm dinlemenin önemi de burada açığa çıkıyor. Yani ne kadar pür dikkat dinlenilirse yol tarifi bir o kadar iyi anlaşılır ve emin adımlar atılıyor.
Dinlemeyen için ise mayınların döşendiği bir yola dönüşüyor. Yani ne yapacağını bilemediği için dosdoğru yolda eğri büğrü, zikzaklı bir ağır aksak yürüyüş biçimleniyor..HŞY