Mesajlar, tebrikler, dilekler, beklentiler, umutlar…
Savaşların, acıların, felaketlerin, kırgınlıkların, zulümlerin, haksızlıkların yeni yılda yaşanmaması dilekleri…
Mutluluğun, sevginin, barışın hüküm sürdüğü yeni bir yıl olması…
Daha güzel günler ve yarınlar için bir umutla girilir yeni bir yıla…
Her yeni şey bir umuttur. Umutlar hiçbir zaman solmasın dileğiyle…
Ömrümüzün önümüzdeki yılında neler yaşanacağı, insanların hangi durumlarla karşılaşacağı, hangi umutlarına kavuşacakları veya hangi beklentilerin gerçekleşeceği hiç de belli değil. Ama yine de insan geçmiş döneminden ders çıkarabilen, bugününü yaşayabilen ve geleceği için düşünebilen akıl sahibi bir varlıktır. Bu hayatta insan için bir yıl değil, bir gün bile çok önemlidir, bir fırsattır, bir imkandır, bir umuttur. Geri dönülmeyen bir zaman dilimidir her an insan için. Bazı dış ve beklenmedik olayların dışında yeni bir hayat dönemi için düşünce ve duygularımızda yenileme yapabilmek çok önemlidir. Hal ve davranışlarımızdaki hataların farkına varmak, kendimize ve hayatımıza çeki düzen vermek gerekir herhalde. İnsan, kendisini kontrol edebilmek için, geçmişte yaşadıklarıyla ilgili “iç muhasebesi” yapmaya karar vermelidir.
Hırslarına yenik düşmeden, içindeki egosunu yenerek değişim adımları atmalıdır insan. Geçmişten geleceğe doğru daha iyimser olmalı, yalnız temennide kalmamak şartıyla faydalı işlere imza atmalıdır.
Her insan yaşına göre birçok kez yeni bir yıla adımını atmış, hayatının devamlılığını sağlamıştır. Hep aynı dilekler ve umutlarla…
Ne kadar da çabuk geçti bu yıllar… Her geçen bir yıl yaşlanmanın bir adımıdır. Ömrün bir yılının geride kalmasıdır. Ömür denilen sermayenin adım adım tükenmesidir.
Güzel umutlar, beklentiler, dilekler hiç eksik olmasın, fakat yaşanacaklar da mutlaka insanın kararı, tutumu, yaklaşımı etkili olacaktır.
Yaşananlarda insanın sorumluluğu yok mudur?
Geçmiş yılların muhasebesini insan ne zaman yapacak?
Yoksa her yıl aynı manzara tekrarlanacaktır. Yani insan, kendi durumunu ne zaman değiştirmeye karar verecektir ki…
Sorumluluğu her zaman başkasında aramaktan ne zaman vazgeçecek insanoğlu.
Hayat bir şekilde akıp gidiyor. Bir yeni yılın ardından yeni bir yıl başlıyor… Ve sonsuza dek zaman akıp gidiyor. İnsanın ise belli bir yaşama zamanı vardır. Bu dünyada baki değildir ki. Her şey kısa bir zaman için insana verilen bir emanettir. Aslında insan hiçbir şeye sahip değildir, her şey geçicidir ve sonunda bir hiç… Ama yaşamak çok güzeldir. Ne mutlu yaşamını gereği gibi değerlendirene. Bazen istek ve beklentilerimiz doğrultusunda bazen de olmasını hiç istemediğimiz şekilde gelişen olaylar oluyor. Ama yine de hayat devam ediyor. Doğrularla, yanlışlarla… Önemli olan insanın kendini gözden geçirebilmesi, yanlış ve hatalarıyla yüzleşmesidir. Ondan sonra beklentilerini, umutlarını, arzu ve isteklerini gerçekleştirmek için mücadele etmelidir. Durmadan, yorulmadan gayret etmektir.
Yeni bir yıla girerken, yeni bir sayfa da açabilecek miyiz?
İnsan, yaşamında hem memnuniyetlerini hem de şikayetlerini dile getirebilir. Maddi ve manevi sıkıntıların aşılması için çözüm yollarına başvurabilir. Fakat insanı en çok rahatsız ve huzursuz eden hiç şüphesiz insani ilişkilerde yaşanan sıkıntılardır. Aile bireylerinden başlayarak insanlar arasındaki iletişimde yaşanan sorunlar şikayet konusudur insanlar arasında. İnsan başkasının söylem ve davranışından gönlünün incindiğini, kalbinin kırıldığını, rahatsız olduğunu, zarara ve haksızlığa uğradığını, iftiraya maruz kaldığını, kıskançlığın mağduru olduğunu, onurunun kırıldığını, en sık dile getirmektedir. Şikayetin kaynağı ise hep başkasıdır.
Bir yeni yıla, yeni bir umutla girerken en azından ilk önce işi kendimizden başlasak ne dersiniz ?
İnsani ilişkilerin daha iyi, daha samimi, daha güvenli, daha anlayışlı, daha inandırıcı bir noktaya getirmekle işe başlansa…
Hz. Mevlana: “Bir gönül yapmak gelmiyorsa elinden, bari bir gönül yıkılmasın dilinden.” derken insana bir reçete sunmaktadır.
Bazı söz ve davranışlardan yalnız gönlünüzün incindiğini, kalbinizin kırıldığını dile getirirken, sizin de söz ve davranışlarla başkasının da gönlünü incittiğinizi, kalbini kırdığınızı, belki de en mutlu anında mahzun ettiğinizi, mahcup ettiğinizi düşünün. Yalnız yaşadığınız acıyı değil, başkasına da yaşattığınız acının verdiği ızdırabı hissedebilse insan.
Hz. Mevlana’nın şu sözüne kulak verse insan: “İncitme! İncittiğin yerden incinirsin.”.
İnsanların hangi hal ve davranışı sizi rahatsız ederse, sizi huzursuz ederse, moralinizi bozarsa, unutmayın ki başkası da aynı durumu yaşar. Belki de şu gerçeği unutmamalı insan: “Yaşamak istemediğin şeyi sakın başkasına yaşatmaya kalkma.”.
Ey insanoğlu! Bencilliği bırak, kin ve nefret duygularından vazgeç.
İnsani ilişkilerin düzelmesi için yalnız kendi yaranızın onarılması için değil, başkasının da yarasını iyileştirmek için çalışmak size ne kaybettirir ki. Gönlünüzün hassas olduğunu dile getirmek yeterli değil, başkasının da gönlünün hassaslığını unutmamalı insan. Kırgınlıkların çoğalması için değil, aklı selimle aradan kaldırılması makbuldur. Yeni düşmanlıklar yaratmak yerine var olanları dostluğa çevirmek marifettir. Her zaman kendi haklılığını ileri sürmek yerine başkasının da haklı olduğunu mertçe kabul edip savunmak doğruluktur.
Yine Hz. Mevlana’yı dinleyelim. Bakın ne diyor: “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.”.
Her yeni bir yıl sevincini yaşamak, aslında insanın hayat yolculuğunda sona doğru yaklaşma adımı değil midir?
Neyin kavgası veriliyor?
Çeşitli sebeplerle haklılığını ispat etsen de ne olacak. Ne kazanacaksın!
Seni sevenlere ve senin sevdiklerine her şeye rağmen sahip çıkmak işin en iyisi değil midir?
Her şeyi başkasından bekleme, sen adımını at büyüklük sende kalsın. Ne kaybedeceksin ki…
Hayır, gururuna yediremiyorsun, öyle mi?
Ben dedim, sen dedin. Ben yaptım, sen yaptın. Ben geldim, sen geldin. Ben verdim, sen verdin. Ben aldım, sen aldın. Ben haklı, sen haklı. BEN, SEN… sonu yoktur. Bil ki bu işte kazanan yoktur. Kaybeden ise çok, ama çok… Ancak bir gün birbirinden ayrılığın acısıdır kazanılacak olan. Ondan sonra hiçbir pişmanlığın faydası da yoktur. Haklılığın da, haksızlığın da.
İnsan haklı olarak birçok şeyin geçen yıla kıyasen değişmesini, daha iyiye doğru gitmesini, birçok alanda başarılarının artmasını istemektedir doğal olarak.
Peki ya kendisinin daha iyiye doğru değişmesini ister mi insanoğlu?
İnsan kesin olarak bilmelidir ki istediği değişimler, beklediği iyilikler ancak kendisinin değişmesine bağlıdır. Çünkü değişim insanın iradesindedir. Yalnız sözle bazı şeylerin ifade edilmesi yeterli değildir, dilekler hal ve davranışlarla desteklenmelidir. İnsanlar, bazı kişiler için çok sevdiklerini söyler ondan sonra küçük bahaneler üreterek kırgınlığını hatta düşmanlığını ortaya koyar. Bu muydu o sevgi sözcüğün anlamı?
Çok nazik bir zamanda yaşıyor insan. Bilemiyorum, belki de hayat şartları insanı çok sabırsız, anlayışsız, merhametsiz, hoşgörüsüz, birbiriyle ilgisiz kılmaktadır. İnsanların birbirini rahatsız etmesi, birbirinden şikayet etmesi, birbirine karşı kaba davranması, kavga etmesi, birbirinden uzaklaşması normal davranışlar olarak yaygınlaşmakta.
İnsanları ise eleştirmek moda haline geldi. Bilen de eleştirir belmeyen de eleştirir. Doğruyu da eleştirir, yanlışı da. Haklılığı da, haksızlığı da… İnsanlar başkalarını eleştirmekte çok acımasızdır amma kendileri eleştirildiğinde saldırganlık göstermekten de çekinmezler.
İnsanlar arasında yaygın hale gelen bu davranışlar, ailelerde huzursuzluklara, kırgınlıklara, hatta dargınlıklara yol açar. Akraba ilişkilerini bozar, arkadaşlıkları yok eder, dostluklara son verir. İnsani ilişkilerde, özellikle insanların birbirine değer vermesi en önemli faktördür.
Hz. Mevlana: “Bir insan ancak, değerini bilenin yanında kıymetlidir.” diyor.
Gelin hep beraber düşünelim. İyide, doğruda, güzellikte aynı safta yer alalım.
Bu dünyanın misafiri değilmiyiz?
Birgün sen de göçersin, ben de. Geride ne kalır ki… Ne varmış, ne yokmuş.
İnsan haysiyetini, onurunu, şerefini, rencide eden, zedeleyen, tutum ve davranışlardan vazgeçmeli insan. İnsanın, kendisi ve diğer insanların saygınlığını her daim göz önünde bulundurarak hareket etmesi, insanca bir yaşamın gereğidir.
Söz Şemsi Tebrizi de: “Diyorlar ki dost acı söyler. Acıyı söyleyene dost denilmez ki! Seni sevmeyen acı söyler, dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını acıtmayacak şekilde, tatlı dille söyler.”.
Önce insan olma sırrına erenlerle bir ve beraber olabilmek iştiyakıyla…
Sevenlerimiz ve sevdiklerimizle beraber sağlıklı, huzurlu, mutlu nice yıllara… Ömrümüzün kalan kısmı geçen kısmından daha hayırlı ve bereketli olması dileğiyle…
Hayatta her şey olabilirsin; Fakat önemli olan hayatın içinde “İNSAN” olabilmektir.
Yazına Amin İnşallah diyerek İslam aleminin 2019 ve sonrasına kalkınma, bereketli, sağlıklı, huzurli bir yıl geçimemizin dileğiyle. Eyüb abey ellerıne sağlık.