Bütün insanlığın düşünce ve eylem birikimi tarihin havuzunda toplanır. Bu yüzden tarih, araştırma alanı ne olursa olsun, her bilimin atölyesidir. Bütün bilimler tarihin büyük havuzundan yararlanır. Tarihi tekrar yazmasını ve yorumlamasını bilmeyenler, gelecek kuşaklara kalacak eserler bırakamazlar. Geçmişim derinliklerinden bakmadan, gelecekte yaşanacakları tahmin etmek çok zordur.
Tarihçi Arnold Toynbee’nin İstanbul’da, “Tarih Üzerine” yaptığı iki konuşmada vurguladığı gibi, her ülkede her kuşak ülkelerinin tarihini yeniden yazmak zorundadır. Tarihin olguları değişmez, ancak olguların yorumu kuşaktan kuşağa değişir. Her kuşağın dünyaya bakışı, değişik boyutlarıyla hayatı algılayışı değiştiği için, tarihin yorumlanışı da değişir. Tarihte yapılan hataların tekrarlanmasını önlemek için, tarihin sürekli yeniden yorumlanması gerekir.
Yahya Kemal’in şiir ve düşünce dünyasında,sedeften bir ırmak gigi Asya’dan Avrupa’ya akan Türk tarihinin vazgeçilmez bir yeri vardır.Yahya Kemal’e göre, Anadolu’nun bin yıllık tarihi, Türk toplumunun kimliğiyle birlikte, kişiliğini de oluşturmuştur. Türkler’in düşünce eylem dünyaları, Anadolu’nun tarih ve coğrafyasıyla yoğrulmuştur. Tarih Anadolu insanının düşünce, coğrafya da eylem dünyasına yeni boyutlar kazandırmıştır. Anadolu’da tarih ve coğrafya, Türklerin,önceden okunmayan kaderleri olmuştur.
Mehmet Akif,Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında,nasıl savaşları şiire, şiiri de savaşlara kazandırmışsa, Yahya Kemal de Türklerin tarihini şiire, şiiri tarihe kazandırmıştır. Onlar için Anadolu tarihi ve coğrafyasıyla, bitmez tükenmez bir hazine işlevi yüklenmiştir. Medeniyet ve edebiyat sevdalısı Sadettin Ökten, “ Yahya Kemal’ in Rüzgarıyla” kitabında,Yahya Kemal’in şiirlerinden yola çıkarak, Türklerin Balkanlarda, yüzyıllarca süren ilerleyişleriyle birlikte,çekilişlerini de ayrıntılı olarak ele almış, akıcı bir dille de anlatmıştır.
Yahya Kemal şiir yazmamış, şiirle tarih yazmıştır. Yahya Kemal Tarihin peşinden koşmamış,tarih Yahya Kemal’in peşinden koşmuştur. Yahya Kemal tarihi aramaz, Tarih Yahya Kemal’i bulur. O büyük şair olduğu kadar, yıkılışta yükselişi gören, büyük bir tarih felsefecisidir. Yahya Kemal Türklerin Balkanlardan,Kafkaslardan,Ortadoğudan Anadolu’ya çekildikleri bir dönemde, karamsarlığa,kötümserliğe,ümitsizliğe düşmemiştir.
Yahya Kemal geçmiş yüzyılların görkemini, şiirleriyle,yazılarıyla,sohbetleriyle, Yirminci yüzyıla taşımasın bilmiştir.Onun şiirlerinde Türkler’in Anadolu’daki dokuz yüzyıllık tarihlerinin, ana dinamikleri bir büyük ressamın fırçasından çıkmış tablo gibi bütün görkemiyle gözler önüne serilir. O tabloda Türklerin üç kıta ve iki denizde var oluşlarının nirengi noktaları olan, Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Belgrad, Budin,Mekke,Medie,Kudüs,Mısır, Tunus, Barboros ve Cezayir vardır.
Yahya Kemal Doğu’dan Batı’ya gien Türkler’i felsefe yapan bir millet olarak değil, fetih yapan bir millet olarak görmüştür. Ancak söz konusu olan fetih, silahlarla yapılanbir fetih değil, Mesnevi ile yapılan bir fetihtir.
Yahya Kemal’in düşünce ve eylem dünyasında, cihan vatandır,vatan cihandır. O cihanda, İstanbul Mekke kapısı Üsküdar,Medine kapısı Eyüp, Kudüs Kapısı Kadıköy ile ayrı bir yer tutar.
Yahya Kemal Paris’te aradığını İstanbul’da bulmuştur. İstanbul’u Topkapı’da Okunan Kur’an ve Ayasofya’da okunan ezan korumaktadır.