Bir seher vaktinin sessizliğinde gizliydi Sana olan hasretim.
Hemen uzanıverecekmiş gibi yakın, çok ötelerdeymiş gibi uzak…
Ve iki ucun birleştiği noktada başlıyordu Sen’inle sonsuzluğa uzanan maceram.
Hacer’in teslimiyetinde Safa ile Merve arasında dönüyordu bir devrân…
Çaresizliğe yer yok, daimi bir iştiyak…
Durmaksızın bir çaba…
İman noktasında bir inanç…
Seherin sessizliğinde, henüz başlamamışken gündüzün hengamesi Sen idin ilk aklıma gelen…
Sen idin uykularımdan uyandıran ve yine Sen’din gecelerimi aydınlatan…
Öyle ya Sen olmalıydın benden işleyen buram buram…
Gözlerimin açılışıyla Sen demenin hakikati yahut sırrı gönülde nasıl da muhabbette…
Bir ses, bir his, bir güzellik yetiyor hatırlamaya…
Çünkü Sen her ân hazırda…
Gün gelir bir yağmurun damla damla yeryüzüne seyrinde izlerim güzelliğini…
Mevlamın bereketini…
Kurumuş dalları ile teslim bir ağaca nasıl da damıtır şerbetini…
Sanırsın her zerreden konuşuyor Rabbim…
Bir ses, bir nidâ ile sesleniyor durmadan…
Hep aynı his, her aynı nidâ…
Gel!..
Yâ Rabbim,
Dinmiyor içimdeki bu kor ateş…
Seni seven her zerreyi gördükçe daha bir alevleniyor…
Küçüğünden büyüğüne sevgin herkeste nasıl da Hayy…
Kelimelerin Seni anlatışının bu acizde yarattığı heyecanın tarifi yok…
Harflere süzülüşün, hakikatinin harflerde cân buluşu, kelimelerde Sen’in kokun…
Bu heyecan ile düşüyor aklıma bir güzel lafız…
“Heyecanla dökülen her kelam,
Hakk’ın bir kendini anlatma iştiyakıdır.” Sühendan Erdin.
Bu güzelliği düşündükçe aklım yerinden çıkacak gibi oluyor…
Sanki Rabbim her ân bizimle konuşuyor…
Anlatıyor…
Sunuyor…
Muhabbet veriyor…
Aşk veriyor…
Coşturuyor…
Ve seviyor…
Rabbim seviyor…
Rabbim seviyor…
Rabbim seviyor…