Yüce Allah Kendi’ni görmeyi, bilmeyi murad etti. Kendi’nden bir nûr var eyledi, adına “Hakikat-i Muhammediye” dedi. Cümle varlığı Muhammed’in nurundan yarattı.
O hep verdi. Kendi’nde olan her şeyden verdi. Emanet edip aynadan yansıma bekledi. Düzgün, lekesiz, eğrisi-büğrüsü olmayan ayna aldığını aldığı gibi verdi, iade etmedi zira Allah verdiğini geri istemedi. Veren, verdiğinin dağıtılmasını istedi. Vermek yukardan aşağıya doğru hep işledi. Varlığın döngüsü zerreler arasında O’nun nûru ile dolaştı elden ele. Kimse almayı beklemedi, gelen geliyordu akış ile Varlığın işleyişi kusursuzdur. İnsan elini geri çekmekle, ekini sıkıp kendine saklayana kadar işler akış. Varlığın akışını çer çöp, katılaşmış madde bozar.
Vermek deyince akıllara hep cüzdan geldi, cep geldi. Gözüyle gördüğünü, eliyle tuttuğunu vermek zor geldi insana. Oysa vermekten geçiyordu, Varlığın döngüsü vermekle işliyordu.
Mâlikü’l Mülk olan Allah’tır. Eğer Kendi’nden vermeseydi “el ele el Hakk’a” varan silsile-i tarik ile insan erebilir miydi hakikatine? O Kendi’nde tutmayıp dağıttığı gibi Varlığını, Efendimiz (sav) dahi ne mânâ varlığını ne de madde varlığını kendinde toplamamış hep vermişti. Dost da varlığı kendinde toplamaz talep edene dağıtır. Bilirki Hakk daima verendir, verdiğinden eksilme olmaz, yerini dolduracak O’dur.
İlimden vermek böylelikle bilimin ortaya çıkması, hâlden vermekle sevginin, merhametin zuhûr etmesi. Bizden dünyaya gelmemiş olsa da kendi çocuğumuzmuş gibi sevmek tüm çocukları, başını okşamak, gözlerine bakıp bir ihtiyacını gidermek. Diğeri de bizim çocuğumuzu gözettiginde, mutlu olmaz mıyız bir kardeşimiz uzaklarda öğrenci olan, asker olan çocuğumuzu ziyaret ettiğinde, hâl hatır sorduğunda, ihtiyacını karşılaştığında? Vermek “Derviş kaşıkları” menkıbesinde olduğu gibi bir’bir’ine ikram..Kimse kendine emanet edilen cüz ile doymaz, ikram edilen küll’e karışır, bitmez.
Verme’nin adına zekât dendi, ölçüye vuruldu. Kimisi “kırkta bir” dedi, Muhammed’in Ali’si “hepsi” dedi. “Gönlüme dünya sevgisi düşse gusûl gerek.” buyurdu Pîr’im Seyyid Yahya Şirvânî.
İnsan dünyada vermek esaslı bir düzen kurabilse Hakk arızaları bertaraf eder. Ülkeler de insanlar gibi yalnız kendi refahlarını düşünmek yerine insanlığa hizmeti esas alsalar insana zarar vermek, insanı köleleştirmek yerine paylaşmayı düstur edinse ve hatırlasa ki her insan “halife” olma potansiyeli ile yaratılmıştır…