Türk-İslâm sentezini anlamak için İslâm Tasavvufu ile yoğrulmak gerekmektedir.
Tasavvuf, insanın iç meseleleri gibi görünse ve bunun yanısıra maneviyat ile ilgilendiği vurgulansa da, pek çok insanın göremediği veya kabul etmediği içtimaî, fikrî bir durumu da vardır. Çünkü insan bir topluluk içerisinde tarih ve tabiatla kuşatılarak yaşamaktadır.
İnanç ile beraber ilmî, fikrî, siyasi unsurları da içinde bulundurur. Tasavvuf disiplinine bunlar zengin bir içerik katar. Bu bütünlük içerisinde tasavvufun gayesi sorumlu ve şuurlu, toplum ile ilgili sosyal birer cemiyet insanı yetiştirmektir.
Müslümanlık ırklar, kavimler hatta zaman ve mekan üstüdür. Varoluş açısından bu böyledir. Müslümanlığın varlığı saydığımız unsurlara bağlı değildir.
Bakın tarihe!
Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra çok önemli kazançlar elde etmişlerdir. Milli değerlerinden bir kayba uğramamışlardır. Fakat Müslüman olmamış, İslâm’ı kabul etmemiş Türk boylarının köklü bir kültür değişimine uğradığını gözlersiniz.
İslâm dini fıtri’dir. Fakat insanların çoğu fıtrattan olduğunu bilmezler. Rum Sûresi’nin 30. âyeti bunu vurgulayarak fıtrat ile hak din arasındaki bağı ifade eder. İnsanlar bir kökten gelmiş olmalarına rağmen çoğalıp yeryüzüne dağılmışlardır. Yine Rum Sûresi 20-22. âyetler söyler. Özellikleri itibari ile bütünleşen gruplara Kur’ân ‘Kavim’ diyor. Soy ilişki içinde olan küçük gruplara ise aşiret, kabile kelimeleri ile ifade edilmiştir. Birçok âyet bunu ve bunun varlığını gösterir. Mesela: 9/24, 48/13…
İslâm millet bütünlüğü sağlamış toplulukların kültürlerini korumalarına, dayanışma içerisinde olmalarına bu mânâda milliyetçiliğe bir diyeceği olmaz. Yeterki bu fikri birlik İslâmiyetin diğer unsurları ile ilişkiyi kesmesin, İslâm bütünlüğünü bozmasın, diğer gruplara haksızlık etmesin.
İnsanın, diğerlerine karşı yakınlarına daha fazla sevgi duyması tabiidir. Bu sevgi yakınlığı fikrî de olabilir, zikrî de olabilir, etnik de olabilir.
Bizler madde ile mânânın, zahir ile batının, beden ile ruhun bir bütün olduğunu, her ne hareket içerisinde olacaksak din ‘İslâm’ endeksli davranmamız, tasavvufî kimliğimizin güzelliklerini, insan’ın ‘İnsan’ olma değerini öne çıkarmak gerektiğini düşünüp bu davranış içerisinde olup sorumluluğumuzu idrak etmemiz gerekmektedir.
Kadın-erkek, genç-yetişkin herkesin tasavvufî kimliğimizin farkına varıp, tarikat büyüklerimizin manevi ruhaniyetine bağlı, dergah bütünlüğü içerisinde, mürşidin fikrî-zikrî birliğinde, öncülüğünde hareket ederek toplumdan uzaklaşmadan halk içerisinde Hakk ile beraber yaşama kültürünü örneklik göstererek mesleklerimizin adamı, işlerimizin ustası, eserlerimizin sanatkârı ve bunları tasavvuf ile bütünleştirerek vurgulamamız, yansıtmamız fakat mânâyı, bâtını ve ruhu bir adım önde bulundurmamız gerekmektedir. HŞY