“Tatlı dil yılanı deliğinden, kötü söz insanı dininden çıkarır” sözünü duymayan yoktur herhalde.
İnsani ilişkilerde konuşma tarzı farklı olabilir ama herkesin hoş sözlerden, tatlı dilden, gülen yüzden hoşlandığı da bir gerçektir. İnsanlar arası etkileşimde bu hususlar önem arzetmektedir. Tatlı dilin, güler yüzün ve nazik davranışın gönüllere sıcaklık ve huzur verdiğini kimse inkar edemez.
Ya hayır konuş ya da sus !
Ziya Paşa’nın şu sözüne kulak vermekte fayda var diye düşünüyorum : “Söz bilirsen söyle senden ibret alsınlar, söz bilmezsen sükut eyle seni insan saysınlar”. Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde söylenmeyen söz, tatlı ve güzel de olsa acı ve çirkin görünür. Kendinizi sıkıntıya sokacak sözü söylemeyin, bu durumda susmak daha iyidir. Güzel söz söyleyen güzel cevap işitir. İstediğini söyleyen ise istemediğini işitir.
İnsanlar konuşmakla duygularını, bildiklerini, paylaşmak istediklerini, sevinçlerini, üzüntülerini dile gitirirler. Önemli olan ise insanın nerede ve ne zaman konuşmasını ve susmasını bilmeli. Yerinde ve zamanında nekadar konuşmak önemli ise o kadar da susmak önemlidir.
Bu gerçeği Şair Sadi şöyle dile getiriyor :
“İki şey ruhumuzu karartır, konuşacakken susmak, susacakken konuşmak”.
Bu sebepten dolayı özlü, yararlı ve yerinde bir konuşma yapabilmek için, yani düşünceleri dile getirebilmek için, fikir beyan edebilmek için, konular üzerinde tam bilgiye sahip olmak gerekir. Bilgi sahibi olunmayan, kanıtlanamayan, gereği olmayan konular üzerinde konuşmak yanlış olur. Kulaktan dolma, gerçek dışı şeyler hakkında konuşmaktan kaçınılmalıdır insan. Bazen bir söz çok önemlidir. Ya felakete ve kötülüğe sebep olabilir, ya da mutluluğa ve iyiliğe götürebilir.
Yunus Emre de bu konuda şöyle söylemiş:
Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, söz ola yeşerte yasayı,
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz.
Sözü olgunlaştırarak söylemek, yani yerli yerinde kullanmak, en uygun zamanda, en uygun sözü söylemek. Çoğu zaman ne konuştuğumuz değil nasıl konuştuğumuz önemlidir. Söylenen sözler doğru da olsa, gerçeği de ifade etse, sert bir tonla, öfkeli bir tavırla, kabalıkla ifade edilirse karşı taraf sözlere dikkat etmeden, konuşma biçiminden rahatsız olur. İşte o zaman bu tür konuşmalar “ kaş yapayım darken, göz çıkarmak” sözüne uygun gelir.
Tatlı dil ve güler yüzle yapılan konuşmalara hayran olmuyor muyuz ?
Kibar ve hoş konuşmalar hoşumuza gitmiyor mu ?
Toplumsal bir varlık olan insanoğlu, yaratılmışların en seçkini olarak insanlarla iletişimi konuşmakla kurmaktadır. İletişim insanın en temel ihtiyacıdır ,” bir arada mutlu ve huzurlu yaşayabilme sanatı” dır. İletişim ve konuşmada başarının sırrı yalınız sözde değil, özdeki uygulamadadır. Sözler temiz, kötü düşüncelerden arınmış “kalbi selim” den çıkıyorsa yüzümüz ve gözlerimizle ifade edilebilirse o zaman olumlu bir iletişim kurulmuş olur. “Konuşma dili” ile birlikte duygu ve davranışlarımızı “beden dili” ile ifade ederek “gönül dili” ile devam etmekle gönülden gönüle yol kurmaktır işin aslı.
Bundan dolayı gönül insanı Hz. Mevlana gönül dilini şöyle tanımlar:
“Söz deri gibidir, mana da onun içindeki
Söz beden misali ve manası da bu tatlı candır.”
Güler yüz ve tatlı dil insanın ruhunu ve psikolojisini olumlu etkiler, olumsuzlukları bertaraf eder, pozitif enerji yayılmasını sağlar. Bir insanın, tanımadığınız bir kimse da olsa yanınızdan geçerken gülümseyerek selam vermesi veya asık suratla selam vermesi aynı etki vermediği bir gerçektir. Güler yüz ve tatlı dille bir yaklaşım insanın kalbini yumuşatır ve bulunduğumuz olumsuz durumdan uzaklaştırır.
İnsan genelde herhangi bir kişiyle karşılaştığında güler yüzlü, tatlı dilli bir yaklaşım beklemektedir. Özellikle aile içerisinde yaşayan kişiler arasında güler yüzün, tatlı dilin hakim olduğu, birbirlerini üzmekten ve incitmekten kaçınan, gönül zenginliğinin yaşandığı bir sevgi ortamı olmalıdır. Güler yüzün ve tatlı dilin olmadığı bir evde yetişen çocuklar, yaşamlarına küskün, insanlarla sağlıklı iletişim kuramayan bireyler olarak yetişir.
Huzurlu bir yaşamın sürmesi için yüzlerden gülümseme eksik edilmemeli, güzel sözlerle yaklaşılmalıdır. Hiç umulmayan bir anda bir gülümsemenin sıkıntılı olan bir kişiye merhem olabileceğini unutmamalıdır insan.
Sevdiğimiz bazı insanlardan dili yüzünden uzaklaştığımız olmuyor mu?
Tatlı dil, güler yüzle katı kalpler yumuşar, inatçılar ikna edilir, kırık gönüller tamir edilir, kin ve nefret duyguları, sevgi ve merhamete dönüşür.İnsanın kalbini acı dil nasıl kırar ve üzerse, tatlı dil de onarır, zevk verir, huzura kavuşturur.
Bazı insanların tatlı dilli olmalarına “ağzından bal akıyor” söyleniyor. Fakat o sözler samimi değilse, gönülden gelmezse , ard niyetle, yapmacık, göstermeli, aldatmaca olursa işte o zaman tatlı dille “arkandan kuyu kazıyor” demektir.
Peygamber efendimiz şöyle bir nasihatta bulunuyor: “Sizler, mallarınızla herkesi hoşnut edip gönüllerini alamazsınız. O halde onları güler yüz, tatlı dil ve güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız.”
Geçici dünyada, kısa ömrümüzde güler yüz ve tatlı dilin verebildiği güzellikleri esas alarak yaşamak çok önemlidir. Ama bir şartla. Bunlar içten gelen sözler,yaşanan davranışlar olmalı, yapmacık olmamalı.
Rumeli kökenli Şevket Rado bir eserinde şöyle diyor : “Hayatı hoş karşılamanın sırrını bulabilmek için her şeyden önce gülümsemeyi öğrenmeli. Belki siz de bilirsiniz: Olanları güler yüzle karşılayan bir adama, Eh…hayatta başarılı olduğun için sen tabi daima gülersin. Ama biz öyle miyiz ya?, demişler. Adam, bir kere daha gülmüş: Yanılıyorsunuz, hem de çok yanılıyorsunuz. Ben hayatta başarılı olduğum için gülmüyorum. Tam tersine! Güldüğüm için hayatta başarılı oluyorum., demiş.,,
Güler yüzlü ve tatlı dilli olmak dileği ile…İnsanlarda güler yüz ve tatlı dil eksik olmasın.
AMİM İNŞALLAH. Tatbik etmeye mucadele edelım, gayret gösterelım. Elıne sağlık