Kültürün aktardığı yaşam anlayışın hayy’at kattığı An..
İslami değerler olarak kültürü değerlendirirsek zaman içinde topluluklar arasında yaygınlaşan, benimsenen, doğruluğu dahi tartışmaya açık olmayan ezber birikimleridir. Kişi der ki, ben buyum bu kültürden geliyorum, hakikatini merak etmez bu da toplumu yozlaştırır.
Yine islami açıdan anlayışı ele alırsak, bireyselliği aşılayan düşünce anlayışı kültürün uzağına düşerken, bu bakış açısı din kavramını özgürce yaşamayı sunar. Ken’din’ce an’layışından doğan bir yöneliş sağlar.
Kült, tapınma manasında olup, toplumun sana dayattığı din anlayışını, kült’ür adı altında hiç kimsenin düşüncesinde sorgulama dahi yapmasına izin vermeyen, adına kült’ür dediği öğretilene tapınma şeklidir.
Tasavvuf bu bakımdan bir kültür değil bir idrak ile akledilen an’layış biçimidir.
Tasavvuf içinde tarik eyleyen her can, tutunduğu kültürü ona öğretilen zannları terk etmeden ken’din’deki an’layışı oluşturamaz. Gaye odur ki Mürşid var’lığı her can’ı kendi içindeki anlayışına yani Rabb var’lığına yönlendirir. Haşa ne zahirine ne kendi var’lığına dahi yönlendirmez. Kişinin kendi var’lığındaki özgürlüğüne katiyen müdahale etmez, telkinde bulunur yönlendirme sunulur, can’ın içindeki batıni tarikinde seyri sûluğu oluşturulur. Her can bir’liğin içinde kendi hayy’atına tutunur..
Tasavvufun esas aldığı tarik bağıdır, an’layışı oluşturan, kuşaktan kuşağa silsile yolu ile aktarılan O’nun nefes bağıdır. Ne akrabalık tanır ne kültür ne de zahirde doğumuna vesile olduğunuz evlat, bu silsile bağı kilometrelerce uzaktada olsan gönülden var’lığından kurulur.
Peygamber s.a.v. Efendimiz zamanında yaşayan bir zad var idi. Veysel Karani, görmeden işitmeden zahiri hiç bir etkileşim kurmadan o silsile bağına girmiş, adı Muhammed’e duyduğu Aşk ile anılmış, bugüne dek ismi ulaşmıştır. Veysel Karani’yi bugün bize an’dır’an O’nun var’lığıdır. Şu gün şu an bir düşünün o zatlardan aklınıza kimler gelecek ve onları nasıl anacaksınız.
Allah’ın var’lığıdır hakikatte anılan, bir Yunus dediğimizde Mürşidi ile birlikte gelir hatırımıza. Onlar ilahi Aşk’ın hem tohumu hem meyvesidir. Mevlana dediğimizde Şems ile birlikte gelir aklımıza, hep bir ikinin bir’leşimi bütünleşmesi ve Tek’liğin zuhurudur, işte bu silsilenin tariki O’nun dostlarının bağıdır..
“Ne olur farklı koksak aynı bağın gülü değil miyiz, farkedermi hangi zaman Var’lıkta bir değil miyiz, vuslatımız Aşk’adır koklamakla yetinmeyiz, tattık bir kere Muhammedî O’nun Âli’si değil miyiz?
Zaman ve mekân yoktur Aşık olana, sanki az önce geçti cismi ile burada Mustafa, görün dedi vechimi akl’edenler konar manevi mirasa, cevherim sensin gönül inci mercan hep o aynada”..