Günlerdir bir furyadır aldı başını gitti. Tasavvuf ehlini kötüleyerek gündeme gelme kime neyi kazandıracaksa!
Evliyalullahın takvasına vakıf olmadan söylediklerini anlayamazsınız, onlarla bütünleşmeden sözlerinin manasına eremezsiniz. Eremeyince de kendi takvandan bakıp alt düzeyde yorumlamaya kalkarsınız ki o da yorumlayanın çıkarımıdır, tasavvuf ehlinin düşüncesi değil!
Amma velakin ne yazık ki bugün, görünen sözlerin derin manalarına girmeden, tefekkür etmeden doğrudan yanlış anlaşılacak şekilde yorumlamalarla karalamalara kalkışılıyor.
Tasavvuf ehli üstten bakıyormuş, kelamcıları, fıkıhçıları aşağıda görüyormuş!
Tasavvuf ehlinin sözlerini ehline mahsus deyişleri kendilerini üstün görmelerindenmiş! Tasavvuf ehli seçkinci zümreler oluşturup, avam, havas, havas-ül havas şeklinde insanlık alemini zümrelere bölüyorlarmış.
Bunu söyleyenlerde kelamcı, fıkıhçı, hadisçiler! Yani Kur’an’ı hatmetmiş insanlar… En ince ayrıntısına kadar vakıf olan zümreler…
Kur’an’da takvadan bahsedilmez mi? Salih kullardan, mümin kullardan, sadık kullardan, veli kullardan bahsedilmez mi? Bu kişilere hitap edilmez mi? Takvadaki üstünlüğü Cenab-ı Hakk, kulunun ona yaklaştığı derece ve ödediği diyet ölçüsünde değerlendirirken bunu inkara gitmek Kur’an’ı inkar değil de nedir?
Hakiki tasavvuf ehli bende hakikat var diye çıkmaz ortaya… Kibir, benlik davası gütmez… Dışlamaz, ayrıştırmaz. Amma velakin bunları yaparken de yanlışa yanlış demeyecek, doğruları söylemeyecek diye de bir şey yok! Hakikati söylemek benlik değildir bilakis Hakk’tır.
Ancak bunu kaldıramayanlar kim olursa olsun, kelamcı, fıkıhçı, vs… işte onlar asıl benlik davası güdüyor demektir.
Bir çok menkibe vardır. Misal Evliyalullahtan bir zata bir gün ziyarete üç beş kişi gitmiş. Hazrete sormuşlar: Siz zamanın kutbuymuşsunuz, doğru mudur? Hazrette “bugün gidin yarın gelin” demiş. Bu kişiler ertesi gün geldiğinde hazret alemi bekaya göçmüş. Ziyaretçiler bunu duyunca sorularının yanıtını almadıkları için hayıflanmışlar. Alemi manada zuhur eden hazret onlara sorularının cevabını şu şekilde vermiş: “Bana kutup muyum diye sordunuz, evet kutubum amma velakin bunu başımı teneşire koyana kadar ben de bilmiyordum”
İşte böyle hakikat erleri sıfat peşinde koşmazlar. Onların gayeleri müşerref oldukları hizmeti layıkıyla yerine getirip Hakk üzere daima olmaktır. Bütün ömürlerini bunun için feda ederler. Allah’a kurbanlık olurlar. İnsanlığa ise ışık… Tek sermayeleri ise kullukları ve acziyetleridir.
Böyle zatları tanımamış olanlar ise kalkarlar benlik davası güdüyor, Allah ile kul arasına giriyor, kendine yönlendiriyor diye kafa bulandırmaya çalışırlar. Kendi bulanık sularına bakmaksızın…
Burada bir dipnot vermekte fayda vardır elbet. Böyle kendine yönlendiren, ortalarda kutubum, şeyhim, pirim diye dolaşan, hizmet etmeyip insanları kendini putlaştırırcasına kendine taptıran, Allahlık davası güden şeyhler var elbet. İşte bunlar asıl avam olanlardır.
Yani mesele kelamcılık, fıkıhçılık, tarikatçılık meselesi değil. Mesele avamlıkta emmare meselesidir. Nefsi emarede olan kim olursa olsun avamdır. Havas değil! Seçilmiş kul, kulluğun mertebelerinde Allah için fedakarlık verip varından yoğundan geçendir. Kimi bir yoldayım der lakin avamdır, kimi kelamcıyım ya da fıkıhçıyım der ama kulluğunu O’na ispat etmiştir havastır.
Bu bilinmez. Ehline mahsustur. Bilen de ifşa etmez, üstünü sırlar. En nihayetinde öyle oldum demekle de olacak iş değildir bu.. Yunus’un dediği gibi oldum diyeni nare yakarlar… Nefs ile her an mücadele içinde olduğumuz ve son nefesimizi teslim edene kadar da bu mücadelenin devam edeceği bir seyrü sefer de oldum demek emarenin işaretidir ki nefs de bu boşluktan girip mahveder insanı…
Velhasıl kelam hakikatten bihaber, ilmi ledün nedir bilmeden, ledünden konuşan zâtlarla tevhide ermeden onların kelamlarını anlayamayız. Beyazid-i Bistami, İbn-ül Arabi, Mevlana şöyle demiş böyle söylemiş, bak işte ayrıştırmış, yok efendim Batı’da sevildiği için dinin altını oyanlarmış bunlar gibi fütürsuzca kelamlar avamlığın göstergesi değil de nedir? Öyle demiş ama neden demiş, arkasındaki mana nedir, karşısında kime demiş, değil mi ya bir düşünmek lazım.
Kur’an’daki ayetleri kıssalar anlamadan anlaşılamaz diyenler bugün tek bir söz üzerinden evliyalullahı, ettikleri kelamları, hakikati, tasavvufu karalamaya kalkarlar. Kibir ehli ilan ederler. Ama ne hacet ki böyle kişiler daima olacaktır. Yunus döneminde de Molla Kasımlar olmuş, bu dönemde de böyle Molla Kasımlar olacaktır. Herkes hakikati anlayacak, tasavvufu yaşayacak diye bir şey yoktur elbet.. O yüzden tasavvuf ehli bunlara hiç bakmaz ve aldanmaz, onlar hizmetlerine bakıp güzellikler peşinde koşarlar, anlaşılmışlar anlaşılmamışlar onların kaybı olmaz o devrin insanlarının kaybıdır.
Ne yazık ki bugüne kadar Allah Dostlarının kıymetini yaşadıkları dönemde hiçbir zaman anlaşılamamıştır. An’ı kaybettikten sonra anlamanın da ne kıymeti olur insanın üzerinde o da muammadır.
Nihai olarak, tarikat ehli zâtların bugüne kadar bütünleştirmek, birleştirmek, tevhit ve vahdaniyet için neler yaptıkları ortadadır. Din-i İslam’a katkıları malumdur. Bunu görmek istemeyenler kendi yollarına devam ededursunlar lakin İslam dinimiz gereği de mümkünse hoşgörü ve saygıyı elden bırakmasınlar.
Tek ricamız biraz hoşgörü, biraz saygı lütfen!!! Zor olmasa gerek!!!