Kur’an da;
Biz, her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.” (Maide /48)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.” (Nisâ Suresi /1)
“Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit” (Hicr/29)
Buyrulmaktadır. ( Âyetler biraz uzun, o nedenle konuyla direk ilgili olan kısımlar alınmıştır. İlgilenen âyetin tamamına bakabilir.)
Yaratılışta mahlûkat çeşitli cevherlerden insan ise Allah’ın nefsinden üflemesiyle mevcudiyet kazanmıştır. Fakat insanlar farklı şeriat ve tarik üzere yaratılmışlardır. Necmiddün-i Kübra hazretlerine atfedilen bir sözde ” Allah’a giden yollar insanların nefesleri sayıncadır.” Buyruluyor. Her insan yaratıldığı bu tarik üzere marifet eyler, eylemelidir. Tariki üzere marifet eylemeyip farklı yollara sapanlar ise çeşitli sıkıntılara ve zorluklara maruz kalırlar. Tariki üzere marifet eyleyene an’da yeni yeni keşifler açılır. Zira bir hadisi şerifte Efendimiz “Kim bildiğiyle amel ederse Allah ona bilmediğini öğretir.” Buyuruyor.
Tarikat “yollar” olarak ifade edilse de tasavvufi terim olarak ekolleşmiş tarik manasındadır. Ki meşrep farklılıklarından ve farklı tariklerin mevcut olması sonucunda ortaya çıkmıştır. Yani kendi tariki üzere bir güçlü inanç ortaya koymuş zatların, benzer tariklerde olan kişilerce görüş ve yöntemleri benimsenmek suretiyle takip edilerek bir nizam oluşturulmuş böylece de isimleri Halvetiyye, Kadiriyye, Nakşiyye vs. olan tarikatler ortaya çıkımştır. Aynı tarikatın takipçileri olsa dahi müritlerin kendilerine has tarikleri vardır, seyri sülûkları vardır. Hiç bir kimsenin tariki daha değerli ya da daha az değerli değildir.
Hasan Şükrü Yayıntaş Efendi buyuruyor ki;
“Herkesle eşittir kıymetin. HŞY”
Kıymet her kişinin rabb-i hass’ıdır. Herkes kendi tariki üzere tekâmül halindedir. O nedenle mürşit her can’a, haline uygun konuşur, vazife ihdas eder ve yol gösterir. Hal böyle olunca da biat gerekli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Biat esasında çok büyük bir kolaylıktır. Sorumluluğu üzerimizden atmak kat’iyyen değildir. Bilâkis biat veren kişinin sorumluluğu artar. Biat Rabb’imizin huzurunda verdiğimiz sözün dünya sahnesinde can’l’an’dırılmasıdır. Zira insan gördüğü ile anlar. Biat bir yemindir ki:
“(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
(Fetih Sûresi 7)
ile mürşid o söze şahittir. Ve:
“Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.”
(Fetih Sûresi 9)
Böylece mürşid huzurunda Allah’a biat edenler Allah’a giden silsileye bağ’lanmış olurlar. O yol sırat-ı müstakim’dir…