Çok insanlar, bilgili ve bilgisiz, toplumun her kesiminden olan vatandaşlarımız sorurlar, biz kimik? Bu anlamda talış, lezgi, tat, sahur, avar, kürt yurttaşlarımız çok şanslıdırlar. Çünkü, kimlik sorunları yoktur. Onlar elece kendileridir, tarihleri de bellidir. Bu topraklarda nasıl mesken saldıkları, nasıl yaşadıkları, tarih yarattıkları, bu güne hangi tarihi misyon ile geldikleri bellidir.
Ben kimem, biz kimik? Azerbaycanlı, Azerbaycan Türkü, Oğuz Türkü, Türk… Kendime isim bulabilmirem, kendi ismimi bilmeme rağmen. Ben söyleye bilmirem ki, ben ulu Türkün bir parçasıyım, benim tarihim bu tarihin bir fasılıdır. Olmaz, olabilmez, ben ayrılmalıyım, ayrı olmalıyım, benim tarihim Altayla, Orta Asya, Kuzey Kafkaslarla bağlı olabilmez. Benim babalarım buralı olmalıdır, yoksa ben kimliğimi kanıtlayamam, mutlaka alban ve ya atropatenli ile evlenmeli, buranın evladı olmalıdır.
Azerbaycan coğrafi mefhumdur, onun sakinleri azerbaycanlılardır. Ama Azerbaycanın sakinleri bizim anladığımız azerbaycanlılar değil, bu sakinlikte, azerbaycanlılıkta burada yaşayan bütün halkların hissesi var, dili ve dini ne olursa olsun, bütün halklar azerbaycanlıdır. Bu menada bana kimlik sorunu kalmır. O zaman tarih de bu coğrafi mekanın, Azerbaycanın tarihi olur, her kes kendi ismi ile çağırılır, takdim olunur, ama neticede Azerbaycan tarihi yazılır. O zaman burada yaşamış, savaşmış, tarih yazmış herkes bütün çelişkilere rağmen, davası belli olmadan da olsa, Azerbaycanın milli kahramanıdır, İranzu, Kiaksar, Atropat, Oroys, Civanşir, Babek, Yusuf ibn Ebu Sac, Şemsettin İldeniz, Kara Yusuf, Uzun Hasan, Şah İsmail Safevi, Nadir şah Afşar, Ağa Muhammed şah Kaçar ve b.
Kimlik sorunu bizim bayrağımızda kendi yanıtını, çözümünü bulmuştur, bizim babalarımız kimliyimizi bize göstermişler, biz Türkük, öne, daima yeniliğe bakan Müslüman Türk. 20. yüzyılın evvelinde Mirza Elekber Sabirin “Osmanlıdan Türke tercüme, ne demek” dediğini hatırlayıram. 20. yüzyılın sonunda Azerbaycanın Ulu Önderi Haydar Aliyevin “Biz bir millet, iki devletik” ifadesinin tarihi yükü de her kese bellidir.
Unutmak olmaz ki, hali-hazırda biz Sovyet tarihçiliğinin geleneğine sadık kalarak tarihimizi “dost-düşmen” prizmasından görürüz. Unuturuz ki, dost da kendimizik, düşmen de. Her devrin tarihine o türden tepki veririz ki, sanki düşmanı bularak onu idam etmeliyiz.
Romalılar cumhuriyet devrinde Albaniyaya saldırırlar, düşmandırlar. İmparatorluk döneminde siyasi durumdan dolayı romalılar Albaniyaya dostturlar. Çağdaş tarihçi sorunu kendisinin gibi kabullanır, objektiflikten uzaklaşır, bir zaman düşmanlık, bir zaman dostluk eden halkların sorununu bu gün halletmeğe çalışır.
İster Arşakiler, isterse de Sasaniler devrinde İranın Albaniya ile dostluk ve düşmanlık durumu mevcut olmuştur. Albaniya hükümdarları daima bu hanedanlarla akraba olmuş, aynı soydan gelmişler. Çağdaş tarihçi bugünün prizmasından dost ve düşman arayışına başlayır, sasaniler ve mehraniler arasındaki düşmanlığı kendisinin sorununa çevirir ve “sasaniler onlar, mehraniler biz” neticesine gelir.
Müslümanların bütün dünyanı kapsayan fetihleri de müslüman olmamıza rağmen bize düşmanlık prizmasından aşılanır. Çağdaş tarihçi aynı tarihi olaylara yine de kendi anlayış çerçevesinden yanaşır, Peygamber (s.a.s.) ve onun sahabelerini bir fars hanedanının idare ettiği Atropatenaya ve Albaniyaya niye girdiğine ve islamı niye getirdiğine göre mühakime edir, kınayır. İslamın Azerbaycanda hoşgörüyle yayılmasına, çoksayılı antlaşmalar imzalanmasına, yerli sakinlerin Kuran öğrenmek isteklerine, sahabilerin şehitliklerine iyimser bakmayan tarihçi halen sovyet tarihçiliğinin çerçevesinden çıkabilmir, şu tarihi zamanın ve insanların kendi mühakimesine verebilmir, kendi prizmasından görünenleri topluma ve gelecek nesile telkin edir. Tarihte Arap Hilafeti anlayışı yoktur, İslam devleti anlayışı var, arapların saldırısı anlayışı yoktur, İslam fütuhatı anlayışı var, bu olmayan anlayışlar Avrupa ve Sovyet tarihçiliğinin kasden getirdiği anlayışlardır.
İslam devletini düşman gören müasir tarihçi ondan kurtulmaya çalışan isyancıların tarafındadır, isyan başçılarının ekseriyetinin arap asıllı olmasına rağmen (babası arap, anası fars olan Babek de dahil olmakla), merkezi hakimiyetten uzaklaşan arap feodallarının çıkarlarını müdafaa edir, yeni topraklar ve menfaat umurdular. Bu davada onların yardımına yerli feodallar geldiler. Türk asıllı Afşin isyançıları mağlup ettiğine ve Babeki halifeye teslim ettiğine göre çağdaş tarihçinin kınama objektifindedir.
9-10. yüzyıllarda yaranan yerel feodal devletlerin ekseriyeti arap asıllı hanedanlar tarafından idare olunmasına (türk asıllı Saciler istisna olmakla) rağmen tarihçi yeniden İslam devleti çerçevesinde halifenin razılığı ile yaratılan bu devletleri feodallıktan çıkarır ve azerbaycanlılaşdırır (Şirvanşahlar da dahil olmakla).
Yeni düşmanlar ortaya çıkmağa başlayır, Azerbaycan için. Hazarlar, selçuklular, kıpçaklar, moğol-tatarlar, ilhanlılar, celairliler, timurlular, karakoyunlular, akkoyunlular, osmanlılar, afşarlar, kaçarlar (yalnız safeviler istisna olmakla) Azerbaycana saldırır, işğal ve istila edir, yağmalayır. Bu nasıl tarihdir, bu kimin tarihidir, böyle Azerbaycan tarihi olurmu? Müslümanlar düşman, türkler düşman. Eceba Azerbaycanlıların tarihte dostu kimdir?
Ateşperest Atropatena, bütperest ve hıristiyan Albaniya, şia Safeviler, hıristiyan Rusya, ateist Sovyetler, modern Avrupa bizim tarihimizde mütarakki makamları daşıyırmış, bizim Azerbaycan tarihi bize bunu anlatır. Azerbaycan adında ilk devlet ateşperest Atropatenanın, yazı ve medeniyet hıristiyan Albaniyanın, vahid Azerbaycan şia Safeviliğinin, milli burjuvazi hıristiyan Rusyanın, eğitim ve sanayi uğurları ateist Sovyetlerin, teknoloji ve çağdaş kültür modern Avrupanın bize getirdikleri kimi takdim olunur.
Acaba, bayrağımızdaki, az kalsın milli ideolojimiz seviyesinde kabul gören türk-islam dünyagörüşü bize ne verib? Bu dünyagörüşün bizim tarihimizdeki yeri nedir?
Soru işareti burada, aslında?