Dün İslam İşbirliği Teşkilatı olağanüstü toplantısında bazı kararlar aldı.
Bu kararların başında Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti kabul etme gelmekteydi.
Kudüs tarihi karakteri ve manevi açıdan da önem arz eden bir şehirdir.
Her üç dinde de kutsal kabul edilen bir yerdir.
Bugüne kadar bir çok devletin egemenliğinden geçmiştir. Ancak Müslümanlar döneminde sadece özüne uygun bir şekilde şehre yaklaşım sergilenmiştir.
İbadetlerin özgürce yapılabilindiği ve farklı dinlere mensup kişilerin bir arada barış içinde yaşadıkları dönem Osmanlı döneminde olmuştur.
Osmanlı hiçbir zaman burası Müslüman bir devletin egemenliğindedir dolayısıyla burada sadece müslümanlar ibadet edecek dememiştir.
Şuan İsrail bunu söylemektedir.
Burası Yahudilerin hakkıdır ve Yahudilerin egemenliğinde olacaktır. Farklı dinlere mensup kişilere özgürlük yoktur, yaşama hakkı yoktur demektedir.
Osmanlı bölgeden çekildikten sonra İsrail fiili olarak hakkı olmamasına rağmen Filistin topraklarını sürekli işgal etti ve ediyor.
BM tarafından alınan kararları çiğneyerek Kudüs’ün statüsünün dışına çıkıyor.
BM Güvenlik Konseyi üyeleri dahil buna kimse ses çıkarmıyor.
Yıllardan beri de zulmünü sürdürmekte. Yine sözde barışı sağlamakla görevli olan BM işlevsiz kalmıştır.
Türkiye son yıllarda bunu dile getirse de bir türlü önlem alınamamıştır.
Müslüman ülkeler ise kendi içlerindeki karmaşıklığa düşmüş Filistin’i görmüyorlardı bile!
Hal böyle olunca ABD bir adım ileri gitti ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı.
Müslüman devletlerin buna tepki olarak hemen toplanması ve güçlü bir duruş sergilemeleri önemliydi.
Dün devlet başkanları nezdinde gerçekleştirilen toplantıda alınan kararlar önemliydi.
Ancak asıl önemli olan bunları uygulayabilmektir.
Bu kararların dünya nezdinde kabulünü sağlamakta şimdi sıra!
Bu da Müslüman ülkelerin birlik ve beraberlik içinde istikrarla hareket etmesinde saklı!
Ne yazık ki dün görülen bir husus çok rahatsız ediciydi.
Suudi Arabistan devlet başkanı nezdinde toplantıya iştigal etmedi.
Bir de üstüne İsrail Suudi Veliaht prensi ülkesine davet ederek toplantıdaki kararlara yönelik kendince bir hamle gerçekleştirdi.
Tüm Müslümanlarca önemli olan bir toplantıda Arabistan gibi güçlü bir devletin olmaması elbetteki İsrail’i cesaretlendiriyor.
Bu aynı zamanda İslamiyet’e de bir ihanet teşkil ediyor.
Prens yanlış yolda ilerliyor ve bu gidişle son kullanma tarihi bittiği anda soluğu toprakta alacak farkında değil.
Sırtını yanlış yere yaslıyor.
Tüm müslümanlar Filistin için bir araya gelip elele verse ve uluslararası hukukun işlemesi için çabalasa ABD’nin yapacağı hiçbir şey kalmaz.
Ama ne yazık ki ABD Kudüs kararı öncesinde Mısır ve Arabistan’ı yanına alarak kürenin başına geçti.
Sonuç ortada! Mısır Doğu Akdeniz’de İsrail’e geçit veriyor, Arabistan ise genişlemesinde yani Büyük İsrail Projesinde!
Dahası ABD ile bir olup İran’a karşı gelme peşindeler. Günlerdir Yemen’e saldırması da sabrı zorluyor.
Geçmişten beri Batı’nın oyunlarına alet olup birbirlerine düştüler.
Kazançlı çıkan hep Batı oldu. Hala daha akıllanmış vaziyette değiller.
Müslüman kardeşine yönelik kışkırtmalara kulak vererek savaş ilan edecek seviyeye gelmek bir Müslümana yakışmıyor.
Araplar kendi kendilerine yapmakla kalmayıp Müslüman Dünyasını güçsüzleştiriyor. Elini zayıflatıyor.
Müslümanlar gelişmek için harcayacağı performansı savaşta harcıyor ve sonu hüsran..
Bugüne kadar Türkiye hep bu konuda uyarıda bulundu lakin ne yazık ki hiç biri kulak asmadı.
Niye, çünkü bir korkuları var! Batı, “aman” diyor, “yaklaşma yoksa Türkiye senin üzerinde egemenlik kurar.”
Halbuki Haçlı zihniyeti kanını emiyor farkında değil! Uyuşmuş beyinleri çünkü…
ABD bölgede yeni oyunlar peşinde ve bu oyunları yeni Lawrence’lerle sürdürme gayesinde.
Eğer başarılı olurlarsa Ortadoğu alev topuna dönecek.
O yüzden İİT’nin kararları çok önemli ve vahdet içinde hareket elzemdir.
Suudi Arabistan yalnızlaşmak istiyorsa buyursun durmasın.
ABD’deki siyasi iç çatışmalar olduğu bir dönemde yanlış karta oynadığını anlayacak ve bu iç çatışmanın en büyük kurbanı prens olacak.
İnşallah alınan kararlar ve BM’yi harekete geçirebilme çabaları sonuç verir de biz de yıllardır hasret olduğumuz İslam Birliğine kavuşmuş oluruz.