Hiç düşündünüz mü? Bütün insanların tabi olduğu imtihan ve sıkıntıların güçlük seviyesi aynı mı diye? Öyle değil tabiiki de bu nasıl soru diyenlerinizi duyar gibiyim… Elbette haklısınız herkesin imtihanı farklı ve birbirinden daha ağır olabilir… Şöyle bir durumda var, imtihan ve sıkıntılar görünüş bakımından farklı olsalar da, onlara dayanma gücü yani tahammül edebilme meziyeti muhakkak ki Allah tarafından herkese eşit dağıtılmıştır. Hikmet ışığıyla bakan bir insan fark eder ki kaldırma gücü dediğimiz tahammül, her insanın şahsına özel tahsis edilmiş, birine az birine çok değil her şahsa en geniş haliyle verilmiş bir nimettir… Kimi insan bu güzel ve özel nimetin kıymetini bilip, azar azar kullanıp, kolay ve zor imtihanlarla baş ederken… Kimisi de pek önemsemeyip, çarçur edip sonraki birçok imtihan karşısında tahammül gücünden yoksun kalıyor…
Şöyle bir temasa edildiğinde her varlığın imtihan dünyasından bir pay aldığı görülür…
Daha dünyanın ne olduğunu bilmeyip, bir köşede keşfedilmeyi bekleyenler…
Yahut bütün âlemi kendi yaşadığı memleketten ibaret görenler…
Yüzyıldır halen ateş altında, bir karış toprağı için mücadele edenler…
Bambaşka kültür ve gelenekler arasında, onlar gibi görünüp hakikatte çok farklı yaşayan ve düşünenler…
Yaşadığı coğrafyanın gerekliliklerine ve dayatmalarına boyun eğmek zorunda kalanlar…
Veyahut hiç istemedikleri saflarda savaşmak zorunda bırakılmış, zorla kaçırılıp kendi hayatı elinden alınanlar…
Doğmadan ve doğduğunda sevinç yerine korku ve endişe çığlıklarıyla karşılananlar…
Elinde dünyanın ipini tutup zevki sefası için bir o yana bir bu yana çevirenler…
Bütün İlahi buyrukları yok sayıp, imtihan kelimesini hayatlarından ve zerrelerinden silenler…
Menfaat uğruna bütün doğruları yanlışlık perdesiyle sarmalayanlar…
Allah dedikleri için binler zulme tabi tutulanlar…
Resulallah Efendimizin sav gibi başına taşlar atılıp, iftira ve her türlü serre maruz kalanlar…
Dosdoğruyken, doğru anlaşılmayanlar…
Her mücadelesinde haklı olduğu halde kimseye yaranamayanlar…
Bin bir hastalıkla imtihan olanlar…
Yokluk ve açlığın eşiğinde bir kuru ekmeğe muhtaç olanlar…
Sırf kadındır diye, her türlü kötü muameleye uğrayanlar…
Haddi hesabı olmayan nimetlerin arasında, süssüz ve aç kalmayı becerenler…
Velhasıl niceler niceler…
Kötülük içinde iyi kalmayı, iyilikler içinde kötü olmayı becerenler…
Ne olursa olsun biliriz ki her sıkıntıyla tahammül derecesince baş edilir…
Tahammül inceden her haline hoşnut kalmaya, zahiren sabra, sabır tevekküle, tevekkül rızaya erdirir…
Nitekim Resulallah Efendimiz sav şöyle buyururlar, “Allah bir kulu sevince ona bela verir, sabrederse onu sever, hoşnutlukla karşılarsa onu mümtaz kılar.”
Mümtaz olmak demek, Âlemlerin Rabbinin katında nazerin olmaktır… Nazı gecendir, dileği ve arzusu yerine gelendir… Mademki böyledir o zaman imtihanı ağır olup, tahammül gücü kalmayana niyazınca bu nimetler geri ve kat kat verilmez mi? Ayette Kerimede buyrulur ya, “Sizin yanınızdaki tükenir, oysa Allah katında kalıcıdır. Hiç şüphesiz biz, sabredenlerin mükâfatını yaptıklarının daha iyisi ile vereceğiz.”(Nahl Süresi: 96)
Dedik ya, gerçek anlamda her zorluk ve imtihana sabredip tahammül eden, tevekkül de ediverir… Tevekkül ise ne olursa olsun ateşe dahi atılsa insan ateş karşısında İbrahimce bir tavır sergilemektir.
Allah Hz. Davud’a (AS) şöyle vahyetti: “Ya Davut! Yarattıklarıma değil de bana güvenen kula, bütün yer ve gök hilye ile karşısına dikilse bile, O kuluma çıkış yolu gösteririm.” Tahammül tahmini hâldir… Yani içinde bulunduğun her hali Allah’ın gördüğünü bildiğini, bilmektir… Seni o darlıkta görenin, elbette ki sen O’na güvenirsen kurtarıp, feraha erdireceğine güvenmektir…
Yeter ki Gavsul Azam Geylani (ra) Hazretlerinin buyurduğu gibi, “Ne olursa olsun iman sahibi olan insan rengini değiştirmesini…”
Kaleminize yüreğinize sağlık Selma hocam .çok mükemmel bir yazı olmuş.rabbim kaldiramatacagimiz yükler yüklemesi omuzlarimiza.isyana düşmekten sana sığınıyorum rabbim .her gelen bela ve nusibetlere rabbimden bir armağan gözüyle görebilmeyi nasip etsin cümlemize inşallah.hurmetler
Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.(Ahzab Suresi, 48. ayet)Selma hocam sıkıntıdan tevekkülle,tevekkülden tahammüle yolculuk ettiren bir yazı olmuş. İnşallah başımıza gelebilecek vakıalarda neticeyi sebeplerden değil, sebepleri Yaratandan bilerek daha sabırlı oluruz. Ki o kadar zulüm altında ki insanları görüpte sabırsız davranmak müslümana yakışmaz.Bizi değerli yazılarınızla şereflendirdiniz. Hürmetler…
Allah razi olsun Selma Hocam.
Zor durumda olan Müslüman kardeşlerimizi düşünüp bir kez daha onlar için dua ettik ve bir kez daha halimize şükür ettik.Yazınızda paylaştığınız gibi her sınava hoşgeldin diyebilmek ve Yaradandan bilip sabır etmek gerekiyor.Rabbim idrak etmeyi nasip eylesin.
Yazınızın yayinlanmasinda emeği geçen kardeşlerimizinden Allah razi olsun.Gerçekten ufkumuz açılıyor ve hadiselere farklı boyutdan bakmak nasip oluyor.
Hürmetler sunarız…
Tahammül, ergin tekâmülün meyvesi olsa gerek.. Yoksa beşerden insana metamorfozunu tamamlayamayanda bu latifenin zuhur etmesinin mümkünatı pek yok sanırım.
Yazıdaki en can alıcı noktanın şu cümle olduğunu düşünüyorum :
…..“Ne olursa olsun iman sahibi olan insan rengini değiştirmesin…”
İman sahipleri; hangi renge bürüneceğini olgunlaşma evresinde belirleyemediklerinden ya da bunu tamamlayamadıklarından, hayat sahnesinde insanı değil, bukalemunu oynamayı seçerler.(farkında olmadan… Oysa insanın en önemli özelliğidir; farkındalık..) Dolayısıyla rengini bilmeyenin, rengini değiştirmesi ya da değiştirmemesi pek de anlamlı bir hareket olmasa gerektir. (nacizane)
Emeğinize yüreğinize sağlık, Selma Hanım. Saygılarla..
Kimden geldi unutmadan, derdi gözümüzde büyütmeden ,zorda olan kardeşlerimizi unutmadan sabredenler den olalım inşallah..
Ne güzel söylemişsiniz sabır inşallah Cemale ulaştırsın , renklerimiz değişmeden..
Hurmetler hocam