Su; doğada bol miktarda bulunur. Hayat için vazgeçilmez olup, renksiz, kokusuz ve tatsız bir bileşiktir. Kızıl dalga boylarında ışığı hafifçe emmesi nedeniyle tabii bir mavi renge sahiptir.
Moleküler yapısı oldukça basit ve bol bulunan bir madde olmasına rağmen belirli koşullarda diğer bileşiklerden oldukça farklı davranışlar sergiler. Örneğin katı haldeki su (buz) sıvı haldeki suyun üzerinde yüzer. Dünyadaki hemen hemen tüm diğer bileşiklerde ise katı faz sıvı fazdan yoğundur ve katı fazdaki bileşik batar. Suyun bu özelliğinin bazı avantajları vardır. Örneğin soğuk bir bölgede göl yüzeyini kaplayan buz tabakası yalıtıcı görevi görür ve dipteki hayatı korur. Buzun çökmesi durumunda canlılar şiddetli soğuğa maruz kalacağından hayatlarını devam ettirmeleri imkansız hale gelecektir.
H2O saf suyu temsil eder, saf suya en yakın örnek yağmur suyudur. İnsanlar ve canlılar için suyun içinde taşıdığı mineraller çok önemlidir. Canlıların içmesi gereken suda mineral olması gerekmektedir. Yağmur suyu yani saf su, yağdıktan sonra toprağa düşünce toprağın yapısındaki mineralleri toplar.
Allah Azimüşan Enbiya Suresi 30. Ayette “Her diri şeyi sudan yarattık.” buyurmaktadır. Nitekim insan vücudunun da ¾ ü sudan oluşmaktadır. Bütün canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için de suya ihtiyaçları vardır. Yaratılışın sırrını taşıyan varlıktır, “Ve canlı olan her şeyi sudan yarattık.” tebliği haktır. Hayattır su.
Her şeyin sudan yaratıldığı bildirilmiştir ama suyun neden yaratıldığı bildirilmemiştir. Tıpkı ruh gibi.
Hz. Mevlana Mesnevi’de şöyle der: “Mânâ ve sûret diyelim ki, su ile ağaca benzer. Su ve ağaç hakikatte birbirinden ayrı şeylerdir, aralarında bir benzerlik de yoktur. Fakat ne susuz ağaç olur, ne de su bir ağaca hulûl etmedikçe meyve haline gelir. Demek ki ağaç sûretse su da mânâdır. Mânâ hangi ağaca nüfuz ve hulûl ederse o ağaçta yeşermeler görülür ve meyveler belirir. Suyun ağaçta zuhuru meyve olduğu gibi, mânânın bir vücutta zuhuru da hayat olur, kudret olur, ilim irfan olur ve kişi büyük hakikate bu irfan yoluyla varır.” [1]
Su, bir yanış ile gözden akarsa, ruhumuzu arıtır, temizler. Acı su şifa olur bedene, Nerede bir damla varsa ummana koşar. Küçüklüğünü büyükte tamamlamak, kesretinden kurtulup vahdete ermek ister. Âşıkların gönülleri yanmasaydı, su olmazdı. Su, âşık demektir. Gönül, suya benzetilir ki, “su gibi berrak olmalı gönül” denilir.
Su, mütevazılığın ve cömertliğin adıdır. Allah tarafından gökten indirilen, ölü toprağa can veren su “aziz”dir.
Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da susuz can vermesi, Müslümanların yüreğinde derin bir su hassasiyeti doğurmuş ve su ihtiyacını gidermek için kuyu açmak, çeşme, sebil yaptırmak büyük sevaplardan sayılmıştır.
Su ile ilgili birçok bilimsel araştırma da yapılmıştır. Bunlardan biri çok ilgi çekicidir. Ayrı iki odaya birer bardak su konulup belli bir sürede birine güzel sözler söylenip diğerine tam tersi kötü sözler söylenmiştir. Belirlenen zaman sonunda iki suyun da yapısı incelendiğinde, güzel konuşulan su kar tanesindeki kristal yapıya sahip olurken, kötü konuşulan su mukuslu bir yapıya dönüşmüştür. Su insanların yapısında da bol miktarda bulunduğundan diğer insanlara yapılan kötü davranışlar aynı zamanda yapan kişiyi de etkilemektedir. Ve tam tersi güzel düşünce ve güzel konuşmalar hem karşıdakini hem de bizi etkilemektedir. Bir diğer araştırmada da Kuran okunurken moleküllerin en doğru dizilime kavuştuğu görülmüştür. Kuran okurken veya hoca ezan okurken, sudaki moleküller meydana gelen titreşimle mükemmel bir altıgen dizilime ulaşmaktadır.
Şimdi sen ‘su’ olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok, tükenmez… Su gibi güzel, su gibi yararlı… Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!.. Su; Yüce Allah’ın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri… Ve suya benzediğini unutma!
Sevgiyle…
[1] Ken’an Rifai, Şerhli Mesnevi, Kubbealtı Neşriyatı, 2000, sf.384.