Yeni dirlik yeni nasîb yeni gün
Yeni tertip yeni iş yeni düğün (YUNUS EMRE)
İlk gençlik yıllarımda abonesi olduğum günlük bir gazetenin başlığının altında “Her sabah, dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır” şeklinde bir cümle vardı. Bu cümle beni çok etkilerdi. O yıllarda bunu “günü iyi değerlendirmek” şeklinde anlıyordum. Zaman geçtikçe bu ifade daha metafizik bir anlama büründü. Bir hayat felsefesine dönüştü. Şöyle düşünüyordum. Nasip olunan her günü iyi değerlendirmeliydik. Çünkü o gün, bir daha yaşanmayacaktı. Bir sonraki günün yaşanacağı konusunda da elimizde bir garanti yoktu. Sonradan sufilerin bu durumu “ibn’ül vakt” (Vaktin oğlu) olarak ifade ettiklerini öğrenince o tek bir günün nasıl bir bilinçle, dikkatle, sorumlulukla yaşanması gerektiği meselesi daha bir anlaşılır hale geldi.
Şimdi, yeni bir gazetede yeni bir başlangıç yapıyoruz. Bu yeni başlangıç nasıl olmalı ve sonraki her yeni bir gün nasıl yaşanmalı? Böyle bir sorunun ağırlığı içindeyken imdadıma pirimiz Yunus Emre yetişti. Yazımızın başına aldığımız nutk-ı şerifinde bize adeta bu ağır sorunun cevabını veriyor. Diyor ki “yeni gün”; “yeni dirlik, “yeni nasip”, “yeni tertip”, “yeni iş” ve “yeni düğün” demektir. Durum mademki böyledir. Öyleyse yeni bir günde “yeni” şeyler söylemek/yazmak lazım. Zira yeni sözlere ihtiyacımız var. Çünkü yenilenmek, var olmanın, dirliğin ve diriliğin neredeyse tek şartı olarak karşımızda duruyor. Ama “yeni” olandan ne anlamalıyız? Zira gazete demek güncele ait olanı yazmak demektir. Şüphesiz güncele önem vermezlik edemeyiz. Savaşlardan tutun ekonomik ve sosyal sorunlara kadar her konu sağlıklı değerlendirmelere ihtiyaç hissettiriyor. Fakat bir de ezeli ve ebedi hakikatler var. Güncele fazla yoğunlaştığımızda bu hakikati görememek riski de söz konusu. Diğer yandan güncel sorunu/sorunları çözmekle iş bitmiyor ki… Önemli olan sorunun kaynağına inmektir. İşte güncel olandan söz etsek bile bir adım ötesine geçip varlık, hayat, ölüm, aşk, fanilik gibi insanın asıl sorunları da yeni sözlere konu olmalıdır ki yeni bir günde gerçekten yenilik özelliği taşıyan sözler söyleyebilelim, yorumlar yapabilelim.
Söylemek ya da yazmak için ise tek imkânımız kelimeler… Kelimelerle düşünüyor, konuşuyor, onlarla anlaşıyoruz diyeceğim ama neticenin her zaman böyle gerçekleşmediği de ortadadır. Zira son yüzyılda yaşadığımız dilde sadeleşme, özellikle de kelime tasfiyesi binlerce yılın zengin Türkçesini epeyce zayıflattı. Düşünemez, konuşamaz, yazamaz ve anlamaz ve anlaşamaz olduk. Evet, “hal dili” diye bir şey var ama bir yazarın bir gazetede okuyucusu ile olan iletişimi göz teması olamayacağı için kelimelerle olmak durumunda. Biz de bu sebeple ele alacağımız her konuyu o meçhul okuyucumuz/okuyucularımız için yine kelimeler aracılığıyla yapmak durumundayız.
Öyle de yapacağız. Bu noktada yazar olarak okuyucu ile yaptığımız/yapacağımızı işin aslı tabii olarak “sohbet” niteliği taşıyacak. Sohbet, sözlü kültürün en önemli ifade şekli olarak bu defa yazıyla gerçekleştirilecek. Sohbette malum sadece konuşan biri olmaz. Dinleyenler de zaman zaman sorularıyla, açıklamalarıyla hatta yapıcı tenkitleriyle sohbete renk ve zenginlik katarlar. Böylece bir bilgi, duygu ve düşünce daha da zenginleşir, hem konuşan hem de dinleyen için çok verimli bir hale dönüşür. İşte bu tarzı ve tavrı yazıda gerçekleştirebilmek en büyük arzumuz. Bu yüzden okuyucularımızda da sorularıyla, açıklamalarıyla ve tenkitleriyle katkı beklediğimiz burada belirtmiş olalım.
Bir de “yeni”den ne anlamamız gerektiğine dair birkaç söz söyleyelim. Yeni, Necip Fazıl’ın ifadesiyle yeni, “solmaz, pörsümez hakikat”in ta kendisidir. Öyleyse bizim yapmamız gereken hiçbir zaman doğruluğu, mutlaklığı değişmeyen hakikati anlama/anlatma, olup bitenleri buna göre yorumlama çabasıdır yeni sözden kastettiğimiz. Ötesi heva ve heves sözleri olmaktan öteye geçemez çünkü. Öyleyse kişi, kulluk haddini bilerek heva ve hevesin tuzağına düşmeden konuşmalı ve yazmalıdır. Şunu iyi bilmek gerekir ki sözün sorumluğu vardır ve bu sorumluluk oldukça ağırdır. Zira insan kelimelerle şifa bulabileceği gibi kelimelerle de yaralanabilir. Bu yüzden söz yahut kelime bu şuur içinde kullanıldığında anlam kazanacaktır.