Birinci Dünya Savaşı’nın etkisini göstermeye başladığı dönemde Sırbistan ve Karadağ birleşti. 1918 yılında ise Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde kalan Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek; Makedonya ve Arnavutluk’un bir kısmı da Sırbistan ve Karadağ’ın oluşturduğu birliğe katıldı. Bu yeni oluşuma Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı adı verildi.
Bu birliğin oluşturulmasında amaçlanan şey, ülkeler arasındaki toprak bütünlüğünü korumaktı. Ancak Sırplar, amaçladıkları “Büyük Sırbistan” fikrinden bir türlü vazgeçemedi ve oluşturulan bu birliğin yegane lideri olmak istedi. Hatta 1918’de toplanan ilk mecliste Karayorgi hanedanından gelen Peter kral ilan edildi.
Sırp egemenliği atında kalan bu birlikten çatlak sesler elbette yükselmeye başladı. Çünkü Sırplar, kendilerinden olmayan hiçbir ulusu tanımıyor; kendilerini diğer ırklardan üstün görüyordu. 1921 yılında ilk Anayasa kabul edilince de Sırp baskısı bölgede şiddetle arttı. Bu baskı Makedon, Karadağlı ve Müslümanların üzerinde çok fazlaydı. Hırvat ve Sloven halklar ise kendilerine otonomi isteseler de amaçlarına ulaşamadılar. Hırvat ve Sloven halkların tepkilerinin artmasından dolayı Kral Peter’den sonra tahta çıkan Kral Aleksander Karayorgiyeviç, Sloven din adamı Karoshets’i başbakanlığa getirdi.
Sırpların yaptığı bu baskıcı tutum bölgedeki halkların tepkilerine neden oldu. Özellikle Hırvatlar ve Makedonlar kurdukları örgütlerle tepkilerini açıkça dile getirmeye başladı. Birinci Dünya Savaşı dönemine girildiğinde de yaşanan karmaşadan faydalanan bu örgütler İtalya’dan fazlasıyla destek gördüler. Bu arada da 1921 yılında ülkenin adı değişerek Yugoslavya oldu.
Bölgenin Doğu – Batı yönünde Avrupa’ya geçiş yolu olması açısından diğer Avrupalı Devletler, bölgede yaşanan gelişmeleri çok yakından takip etmesine yol açtı. Hatta Mustafa Kemal Atatürk de yaklaşan İkinci Dünya Savaşı tehdidine karşı kurulması tasarlanan Balkan Antantı içinde bulunmasını özellikle istemiştir.
1934 yılında Kral Aleksander’in Fransa’da Hırvat bir milliyetçi tarafından öldürülmesi gerginliğin iyice artmasına sebep oldu. 3 yıllık bir karmaşanın ardından Hırvat kökenli Josip Broz Tito ülkenin başına getirildi.
1939’da patlak veren İkinci Dünya Savaşı Dönemi’nde Sırplar, iki ayrı grup oluşturdu. Bu gruplara Tito’nun da destek verdiği Partizanlar ve daha sonradan bölgeye adeta kan kusturacak olan Çetnikler dendi. Savaş döneminde iki grup da vatanlarını savunsa da ideolojiler çok ama çok farklıydı. Partizanlar içinde Müslüman savaşçılar bile varken Çetnikler ise tamamen Sırp askerlerden oluşmaktaydı. Çetnikler, ilerki dönemde de “Büyük Sırbistan” ideolojisini savundular.
Bu arada 10 Nisan 1941’de kurulan Bağımsız Hırvatistan Devleti, tamamen faşist bir görüntü çizmekteydi. Almanya’nın da desteği ile topraklarında yaşayan ve sayısı 300 bin, bazı kaynaklara göre de 1 milyona ulaştığı iddia edilen Sırp halkını katletti. Savaşın bitiminde ise Tito’nun desteğini alan Partizanlar bütün Yugoslavya’da kontrolü sağladı ve bir nevi de ülkenin ikinci dönemini başlanmış oldular.
Tito, 4 Mayıs 1980 yılına kadar ülkeyi dikta etti. Ölümünün ardından ülkede hızla milliyetçilik akımı yayılmaya başladı. Bu da bir sonun başlangıcı oldu. Sırplar bütünlüğün korunmasını istese de özellikle Sloven ve Hırvat halklar Federasyon’dan ayrılmak istediler. Buna bir çözüm bulabilmek için Sırplar federasyonun korunması için yeni bir başkanlık teklifi sundu. Buna göre devlet başkanlığı belirli sürelerde el değiştirecek ve böylece bütünlük korunacaktı. 10 yıl kadar süren buhranlı dönemin ardından ülkeler Slobodan Milosevic başkanlığında tekrar birleşti. Sırplar dönem başkanlığını başka ülkelere bırakmak istemedi. Bunun üzerine de Hırvat ve Slovenler bağımsızlıklarını ilan etti.
Bir sonraki bölümde Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Sırpların diğer etnik gruplar üzerinde kurdukları baskıya ve modern Sırbistan’a değineceğiz.
Kaynak: Yugoslavya Neden Parçalandı? Balkan Dramının Perde Arkası (Dr. İrfan Kaya Ülger)