Adına ister aşk, ister muhabbet ister sevgi diyelim söylenen mana aynıdır. Hapsi de bizi insan yapan, yücelten bir cevheri ifade eder. O cevher ki etten, kemikten varlığımıza ilahi bir nefha olarak üflendiği içindir ki biz insan olduk. Şeyh Galip’in ifadesiyle “âlemin özü, yaratılmışların gözbebeği” oluşumuz böyle başladı. Böylece, Yunus’un diliyle söyleyecek olursak: “Sevdik âşık olduk sevildik maşuk olduk/Hamdık çiğ idik piştik elhamdülillah”
Yunus Emre’yi şükür makamlarına kanatlandırması boşunda değil bu duygunun. Çünkü gönül diye bir özge âlemimiz vardır ve burası ancak sevgiyle aydınlanabilir. Sevgi gönülde padişahsa dilimiz onu söyler, elimiz onu tutar, gözümüz ona bakar. Yüreğimizden yansıyan ışık cümle âlemi kuşatır.
Böyle olması doğaldı. Çünkü yüce Rahman öyle buyurmuştu: “Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever” Maide suresindeki bu âyet Yunus Emre’nin dilinde “sevelim, sevilelim” şekline büründü.Ve aşk çağları başladı yeryüzünün. İnsan önce yaratıcısın sevdi. Çünkü, Rahman olanın bir adı da “vedûd” idi. Yani “sonsuz muhabbete layık olan” anlamında…Bu ifade Rahman’ın “Mahlukatı seven, onların hayrını dileyen” şeklinde bir anlamı da vardı elbette…Böylece seven ve sevilen sevgide buluştu. Bilişti, tanıştı. Bu sevgiye yüreğinde yer veren elbette yaratılanları da sevecekti. Yine Yunus’un diliyle söyleyecek olursak “Yaratılmışı Yaratan’dan ötürü sevmek…” Sevginin esası, özü buydu.
İmandı bizi Hak’la Hak katında buluşturan. İmanın kemali ise sevgiyle olabilirdi ancak. Böylece bu sevgiyle kanatlandık melekler katına…Adalet, kardeşlik, paylaşma, merhamet…böylesi nice değer varsa süsledi gönül otağımızı…Dilimiz hayır söyledi, gözümüz hayrı gördü.
Bizim iman çağlarımız, sevgi çağlarımızdı. Rahman’a halife olmak böyle gerçekleşti. Ama insan nefis sahibiydi. Gün geldi, bir anlık gaflete esir olup kapattık yüreğimizin pencerelerini… Dinin aşk, sevgi boyutu kayboldu. Kuruyan bir ağaca dönüştük. Artık ne çiçeklerimiz vardı, ne meyvelerimiz..
Yine de sevgi dedik… Yitirdiğimiz hazineyi yanlış adreslerde aradık. Dünyayı sevdik, nefsimizi sevdik… Suyun kıyısında dolaşıyorduk ama içine giremiyorduk. Rahman olan merhametiyle aslında hep içimizde idi..Yitiğimizi bulmamız için bize sevgi kahramanlarını gönderdi. Yunus Emreleri, Mevlânaları karanlık gecede bize kutup yıldızı yaptı.
Onlar, bizi sevgi ışıklarıyla aydınlanmış bir kapının önüne getirdiler. Sevin, sevilin dediler. Böylece onlardan öğrendik yeniden bir çiçeğin sevgiyle açtığını, bir ırmağın sevgiyle aktığını…Hatırladık bir kalbimizin olduğunu…Çalı dikenleriyle kaplanmış gönül bahçelerimizi yeniden imar ettik ve sevgi bahçesine dönüştürdük.
Yeniden iman ettik, yeniden sevdik…Sevilmesi gereken sevilmezse başka hiçbir şey sevilmezdi..Öyle bildik, öyle yaptık.. Muhabbet meyvesinin çekirdeği gönlümüzde idi…Onu yeniden suladık.
Seviyoruz…İnsan oluşumuz bu yüzden..Artık ne kavga, ne tefrika; ne şiddet ne kabalık…Çükü yanmışsa sevgi ışığı kaybolur gider bunlar. Yürek aydınlanır. Kalbimizin sahibi merhametiyle tecelli eder. “Sevin ki seveyim” buyurur.
Buyruk O’ndansa eyvallah demek gerek. Eyvallah sevgiyi hamurumuza katana. Bizi insan katına yükseltene…