İnsanoğlu, özü itibarıyla saf sevgidir.
Onda kötülük olması, özündeki bu saf sevgiyi işine, eşine, hayatına, yoluna, yoldaşına taşıyamamasından kaynaklanır.
Peki niçin taşıyamaz?
Kendini kaybettiği için. Kendini kaybeden kendini bilmez, kendini bilmeyen haddini bilmez, haddini bilmeyen, kadir kıymet bilmez.
Aslında yaratılmışlar içerisinde bilgiyi en çok üreten ve kullanan varlıktır İnsan. Fakat bu meziyetine rağmen yine yaratılmışlar içerisinde en çok unutan varlıktır İnsan.
Unutur!
Kendisini unutur. Haddini ve hududunu unutur. Her haddini bilmezlik aslında unutmanın sonucudur. İnsanoğlunun unutması sadece dışındaki varlıklarla sınırlı kalmaz. Bizzat kendisini unutur. Bu unutma o dereceye varır ki, artık kendisine şah damarından yakın O’lanı unutur. Daim huzurda olduğunu hatırlayacağına, unutur…
Alem sevgi ve muhabbet üzere yaratıldığına göre hatırlamak için sevgi ve muhabbete ihtiyacımız vardır…
Vahdet-i vücud anlayışında, bilindiği üzere, Var’lık Bir olan Zat’ın isim ve sıfatları ile alemi zuhura getirmesidir. Varlık; Bir ol’an’ın kesret suretinde, diğer bir ifadeyle mertebeler halinde zuhur edişidir. Dolayısıyla Varlık’ta evvel olan, ahir olan, zahir olan ve batın olan yine Hakk’tır.
Muhabbet, Hakk’ın kendi zatını, yine zatı ile bilmesinden ve idrakinden meydana gelir. Dolayısıyla muhabbet, Allah’ın ilmi iledir.
İnsanda muhabbetin ortaya çıkması amel ve ilgiye bağlıdır. Örneğin, birinin yanına her gün devamlı olarak gidip gelen kimsenin gönlünde onun sevgisi oluşmaya başlar. Bu sevgi azar azar kendini gösterir. Gidip gelme arttıkça sevgi de sağlamlaşır. Allah sevgisinin doğması da salih amele bağlıdır. Amelin salih olması için niyyetin halis olması gerekir.
“Bir zatın eline, içinde bazı sözler ve notlar bulunan küçük bir defter geçmiş. Okuduktan sonra, o sözlerin sahibine karşı gönlünde derin bir sevgi uyanmış. İsmini cismini bilmediği halde kendisini bulmak ve eteğine yapışmak istemiş.
Bir gece rüyasında bakmış ki nurani bir zat, bir dergahın şadırvanında abdest alıyor. Sırtında da beyaz bir kaftan var, altın yaldızla baştan başa Ayetel-Kürsi işlenmiş. Yanına yaklaştığında kaftanı çıkarıp ona vermiş. Onun altından, çok güzel yine Ayetel-Kürsi yazılı yeşil bir kaftan daha çıkmış. Onu da çıkarıp vermiş. Abdest aldıktan sonra; “Bunlardan birini sana vereceğim, hangisini almak istersin?” diye sormuş. “Efendim biri birinden güzel…” demiş. O da tutmuş, yeşilini ona giydirmiş. Beyazını kendisi giymiş ve buyurmuş ki:
“Hani bir zaman eline bir not defteri geçmişti. İşte ben o sözlerin sahibi Yusuf Hamedani’yim. Onları sevmekle beni kendine çekmiş oldun. Bizim yolumuz muhabbet yoludur.”
Uyandıktan sonra muhabbeti daha da artmış, ilk işi o kafileyi bulmak olmuş.”