Senin tarihinde neler var?
Okul dediğimiz kurumlar kurulalı beri en önemli derstir tarih…
Hangi devlet ne yapmış, kimler neler kazanıp kaybetmiş?
Elbet bilgisizliği giderme açısından insan olanın, yurdunda ve diğer milletlerarası olan biteni bilmesi iyi olabilir.
Kendi öz gelişimi açısından insana bir şey katmayan bir bilgi yığınıdır. Sadece seni diğer devletlere karşı geçmişten gelen “öğretilen önyargılarını” sağlamlaştırır.
En tehlikeli olan tarafı da, an’da olan yada olabilecek olan güzellikleri görmemeni sağlar. Geçmişin kavgasını ve savaşını her an’a aktarır.
Hiçbir insana gelişim ve değişim şansı verilmediği gibi ülkelerde bu durumu yaşar, hem kendi içlerinde hem devletler arası…
Kendi içlerinde nasıl yaşar?
Diyelim ki herhangi bir devlet yeni bir lider seçecek, o seçilecek olan lidere adı liyakat denilen geçmiş empoze edilir.
Yada buna göre yetiştirilir.
Yeni bir bakış açısı, gelişmiş insancıl yaklaşım asla kabul edilemez. Bir önceki yönetim sistematiği içinde yeni olana bu eski ilkel anlayıştaki görev yüklenir.
Ülke yönetmek, tertemiz İ’nsan olmak yolunda gelişmiş ve özellikle merhamet yönü yoğun olan insanlara verilemez.
Devlet yönetmek İ’nsan işi değildir.
Buradaki İ’nsan, kâmil İ’nsan modelidir ki, var’lığı ile gelişmiş bir yaratılandır.
Hakk var’lığı ile İ’nsan olmayı başaranlar yönetimi değilde, telkini benimserler.
Her bir can’ın kendi öz var’lığına kavuşması için yönlendirme yaparlar.
Yönetim ve telkin ile yönlendirme, çok farklı olgulardır.
Yönetim ilkel olanı güdümlemedir, yönetim günümüzde ne kadar fiyakalı bir etiket gibi dursada, ilkel olanla onu geliştirmeden yönettiği için yönetimin kendiside ilkeldir.
Telkin ile yönlendirme bilinci gelişmiş bir İ’nsan’ın diğerini kendinde yükseltme çabasıdır.
Kemalata ermiş İ’nsan’daki en büyük fark şudur ki, çevresindeki herkesin kendi gibi her an’da gelişmekte olmasını istemesidir.
Yani köle değil kul olmaklığı benimser ve herkesin Hakk’ı ile kul olma çabasına manevi destek verir.
Şimdi yeniden tarihteki yurd kavramlarına dönelim.
Hangi konu olursa olsun sözün sonu Hakk’a gelmiyorsa o konuda hak’ikat yoktur.
Burada anlatmak istediğimiz hep dışarda olduğunu zann’ettiğimiz kavramların, aslında bizlerin iç dünyasını yansıttığının farkındalığını yaratmak.
Herbirimizin aslında hakiki yurdu olan bedeninin içinde akıp giden hayata, bir seyir penceresi açmak.
Bir misal vermek istiyoruz..
44 yaşında bir insan düşünün!
40 yaşında Kendi öz varlığını bilmiş, kendi yurdunda Hakk’ı ile tanışmış.
Bu 44 yaşındaki insan, “bedenimiz yurdumuz” demiştik, şu an kendi yurd tarihine bir baksa ne görür sizce?
Kitaplarda okutulup ezber edilen geçmiş olabilir mi?
Öyle sözde masumuz ki, sanki hep başkaları olumsuz, hep başkaları savaşçı.
Hiçbirimiz o okuduğumuz yurt savaşlarında kendimizi görmeyiz, halbuki sen değil misin yurdun ile savaşta? Değil misin kendin ile cihadta?
İçindeki cihad-ı sulh etmeden dışarda barış sağlanır mı?
Hakk var’lığını bilmeden yaşadığın yıllar seni diğer yurtlarla kavga içine sokmadı mı?
Yurdunun içinde bile milletler savaşı yaşadın, milletler dediğimizde duygularımız.
Herşey ne kadar iç’içe degil mi? Kaç kişi O’na ait bedenini milletleri ile bütünleyip yurd ilan etti ve içinde Hakk’ın devletine teslim oldu.
Zaten İ’nsan olmaklık yolunda gelişen varlıklar kendi bedenlerini yurd haline getirirler.
Şöyle ki;
Bir Şems bir Yunus bir Niyazi düşünün, nerede doğdular, nerelerde yaşadılar, nerede sonsuzluğa uğurlandılar.
Onların yurtları bedenleri idi. Hiçbir toprak parçası yada kıtaya ait değillerdi.
Bu yüzden tarih içinde alelade bir yerleri yok, Kendi tarihleri var.
Örnek olsun diye bu isimleri paylaştım. Bu gibi isimler tarih kitapları arasında yer almaz, kendilerine ait sözleri, nutukları ile tarihleri vardır.
Dünya tarihine bakıldığında her bir toprak parçası savaşlarla kazanılıp yurd haline getirilmiştir ama hiçbir yurd ta barış sağlanamamıştır.
Hiçbir yurd var mı ki sükunet ve barış içinde varlığını sürdürsün?
Dışarda gibi görünen bu yurd kavramı aslında bizim iç alemimizi oluşturur.
“Kainat İnsanın içinde dürülü, sen iç aleminde ne yaşıyorsan o olur sana görüntü”.
Dünyada yaşanan bu yurd toprak savaşları gerçektir lakin hakikat insanın kendi içindeki savaşın dışa vurumudur.
Yetişkinlik çağına gelen bir gencin, kendi içinde yurd olma çabası ne kadar karışıklığa sebeb verir. Çünkü yeni geliştiği için yardıma telkine ihtiyacı vardır.
Genç biran önce bağımsızlığını ilan etmek için çoğu telkini dinlemez, çünkü o kendi başına yurd olma çabasındadır.
Her genç gibi o da yurdunda sulh sağlamadan diğer yurtlarla savaşa hazırdır.
İ’nsan yetiştirmek ne kadar mühim bir devlet meselesi aslında. Ailesi olan devlet acaba hâlâ yurt savaşında mı yoksa Hakk’ı ile bir bütün oldu mu?
Devlet yani aile yurt tarihine (ona emanet edilen İnsan’a) Hakk yolunda neler yazabildi ki yurd bu yazılandan devam etsin.
En başta söylendiği gibi bir bakalım;
“Sen’in yurd tarihinde neler var?” HŞY