Ben ölünce bir elimi tabutumun dışına atın. İnsanlar görsünler ki, padişah bu dünyadan eli boş gitti..” Kanuni Sultan Süleyman
İnsan bu dünyaya gelir ve gider. Hakk katından urûc eder, bu dünyadaki ömür adı verilen süreyi tamamlar Hakk’a rücu eder. Dünyadaki yaşam insan için aşağıların aşağısıdır. Çünkü Niyazî Mısrî hz. sözlerinde ifade ettiği gibi nûr olan mânâ yönümüz, ruhumuz dünyaya inmek suretiyle dört unsura hapsolmuştur. Geldiğimiz yere dönebilmek gelişle gidiş arasını nasıl değerlendirdiğimize bağlı… Gelişle gidiş arasını nasıl değerlendirmemiz gerektiğini ise Cenab-ı Hakk peygamberleri ve velileri aracılığıyla insanlığa bildirmiştir.
Dünya yaşamı diğer adıyla ömür bir yol, aslında sırat-ı müstakim… Lakin yol üzerinde insanın bakışlarını hedeften ayıracak ve hedefi unutturacak, Allah’ ı anmaktan alıkoyacak o kadar çok sayıda çeldirici var ki! İşte insanoğlu bu çeldiricilere takılı kalır çoğu zaman. Allah’u Tealâ hazretleri hedeften ayrılmamak, anmayı unutmamak konusunda kutsal kitaplarında uyarılarını defalarca defalarca tekrarlar. Ama hafıza-i beşer nisyan ile malûl olduğundan unutur da unutur.
Evlatlarımız ve mallarımız bizi Allah’ ı anmakta alıkoyacak işlerin en başındadır, bu nedenle de en çok tekrar edilmiştir. Evlatlarımız ve mallarımız, makamlar ve mevkiler, şan ve şöhret bu dünya yaşamının süsleridir sadece. Hakk katından inerken çırılçıplak idik, bunların hiç biri bizimle değildi, dönerken de bizimle olmayacak. Bu dünyaya ait olan her şey bu dünyada kalacak. Allah’ a ulaşacak olan yegane varlık olan ruhumuzu yüceltmek tek gayemiz olmalı ki ruh ölüm gelip çatmadan evvel kanatlanıp uçabilsin.
Allah’u Teâlâ, “Ey Âdemoğulları! Sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan men ve gâfil ve meşgul etmesin. “Buyuruyor. Mademki bu dünyadaki her şey insan için yaratıldı ve Cenab-ı Allah lûtfederek o şeyi bize tahsis etti o halde elbette bu eşyadan faydalanacağız; birbirimizi seveceğiz; eş, evlat, torun, vs birlikte olacağız. Ancak her şeyin sahibinin Cenab-ı Hakk olduğunu unutmadan, ihsan ettiği şeylerin O’na ait olduğunu, bizim birer emanetçi olduğumuzu ve emanetini istediği zaman geri alabileceğini bilerek, her daim şükür halinde olarak, sahip çıkarak ama gerçek sahibin O olduğunu unutmadan seveceğiz.
Hakk’ a şükür dilde kalmamalıdır. Yalnız dilde kalan kelâmın hükmü yoktur. Kelâm hâle dönüşmelidir mutlaka. Çünkü Allah eylem, icraat bekler. Mahlûkatla olan münasebetlerde her daim Hakk’ ın rızası gözetilmelidir. Kimi zaman seçim yapmamızı buyurur Cenab-ı Hakk, terketmemizi murad eder bizi yoldan alıkoyan şeyleri. Çünkü sadece O’na yönelişi kabul eder, başka şeyi kabul etmez. Araya bir şeyin sokulmasını istemez. O da benim ve benimle olsun, bu da benimle olsun diyemeyiz asla, Hakk kabul etmez, kıskançtır. Gerisi sadece oyalanmacadır, biz kendimize göre bir Allah’ a iman etmiş oluruz. Oysa Muhammed’ in gönlündeki Allah’ la birlikte olmaktır maksat.
SEN BU İLDE KİMSEYE YÂR OLMA
Yorum Yazınız