O’nu işiten varlığının kulağıdır, ismi Semî’dir..
O’nu gören varlığının gözleridir, ismi Basar’dır..
Hak’ikat’te Varlığı Kendisidir. Bu sebeple O’ varlığından Basar olunca Kendini görünememektedir, çünkü gören ile görülen ayn-ı noktada hizalanmıştır.
Bu nedenle kendini işitememektedir, çünkü kelâm eden ile işiten ayn-ı noktada buluşmuştur..
Allah’ın Cemâl’i diye bir şey dışarda yoktur. Kim Allah’ın Cemâl’ine mazhar olduysa, bilsin ki Kendi yansımasına şahit olmuştur.
Allah’ın Cemâli’ini görenler O’nun Salih kulları olmuştur..
Allah’ın Cemali’ni görecek miyiz diyenler;
Bir Dost bulun, o Dost ki Allah’a yakîndir.
Dostunuzu Mürşid’iniz bilin, O’ Rab’dır ki tek öğreticidir.
Zahiren bir uyandırıcı yaratılmamıştır. Mürşid uyarıcıdır, kişiyi dürter fakat uyandırmaya yetkisi yoktur.
Eğer ki Mürşid’e yetki verilseydi, uyanmaması gerekenleri uyandırabilirdi..
Netice itibariyle isimler ne kadar ulûhiyet makamlarıyla bilinse de, isimleri sıfatları ve fiilleri için yaratılmış olduğunu hatırlamak gerek.
Tüm isimler, yaratılmış her şey gibi nefse tâbidirler.
O’nun nefsi, tüm yarattığı âlemler ve insanlar ve dahi canlılar olduğundan hakkıyla adaletini sunandır.
O’nun adaletinin yanında varlığının adaleti teraziye konmaz..
Bundan ötürü zerre iltimasa açık kapı bırakmaz.
Yine bu sebeple irade ve hüküm tümüyle yalnız ve tek O’nun’dur.
İradesinden cüz’i bir kısmını paylaşması kuluna hissettirdiği dostluk, güven ve eminliktir..
Çünkü O’ her şeyi eksiksiz gören ve bilen tek ilâhtır..