Şahit olan o Allah ki her şeyi bilir, görür ve duyar.
O, gelmiş, geçmiş ve gelecek olan her şeyi bilen ve gözetendir.
Şahit olmak, kendini aradan çıkararak O’nun gözüyle bakıp tüm gerçekleri görebilmek demektir.
Şahitlik doğruyu gözetmek demektir.
Şahit olmak, tüm yargıları aradan çıkararak gözlemlemektir.
17/İSRÂ-96. ayette şöyle denmiştir: “De ki: Şahid olarak, benim ve sizin aranızda Allah yeter. Muhakkak ki O; kulları için Habir’dir, Basir’dir.”
Allah doğruyu ve yanlışı ortaya çıkaracak tek olandır.
Öyleyse kul da önüne gelen olaylarda şahit olarak gözetlemeli..
Neyi mi gözetecek?
Doğruyu, gerçeği, hakikati…
Yaşananlar karşısında adalaetsizce tavır alınmaya gidiliyorsa orada şahitlik söz konusu değildir.
Hal böyle olunca Allah’ın rızası o noktada mümkün olmayacaktır ki gün gelir devran döner aynı duruma Allah kişiyi koyar.
Ondan sonra da feveran etmek, ne fayda!
Nitekim Allah “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud/112) demektedir kullarına…
Dosdoğru olmak, suya sabuna bulaşmamak değildir.
Dosdoğru olmak, herkese mavi boncuk dağıtmak değildir.
Dosdoğru olmak, güzellikleri görmezden gelmek değildir.
Dosdoğru olmak, haksızlıklara karşı kulak tıkamak, beni ilgilendirmez demek değildir.
Dosdoğru olmak yani Allah’ın emrettiği üzere bir kul olmak şöyle ki; adaletli olup daima Batıl’a karşı Hakk olanı savunmaktır. Batından yana olmaktır.
Zulme bulaşmış gaflet halinde olanların zulmüne gözleri kapatmak değildir.
Şahitlikte dosdoğru emrolunduğun gibi olmalıdır.
Hakk olandan yana olmak ki ondan sonra ayeti kelimenin gereği vuku bulsun.
“De ki: Şahit olarak Allah bana yeter”
Işte şahit olan Allah kullarını korur ve gereğini yapar.
Şöyle bir bakıyoruz da Islam alemine…
Zulme sessiz kalan, zalimi görmezden gelen, kendi çıkarları için zalim olanla bile masaya oturup mavi boncuk dağıtan müslüman diye kendisini itham eden devletler çok görür olduk.
Şimdi bu devletin yöneticileri ya da sessiz kalan halkı gerçekten müslüman mıdır?
Ya da biz müslüman diye kendimizi itham ederken Kur ‘an dışında bir müslümanlık mı oluşurduk?