Geçmiş senelerde bir televizyon kanalımızda Bosna-Hersek’te yaşanan savaşı anlatan bir dizi vardı. Dizinin başında da şöyle bir yazı geçiyordu: “Avrupa’nın ortasında ama insanlıktan çok uzakta, tün dünyanın gözleri önünde yaşanan soykırımda hayatını kaybeden Boşnak Halkı’nın aziz anısına…” Evet bir soykırım yaşandı 1992 senesinde Bosna-Hersek’te. Değişik şehirlerde (Srebrenica, Prijedor, Banja Luka…) Müslüman halk, sadece inançları diğerlerinden farklı diye zulüm ve işkence gördü. Büyük bir soykırıma uğradılar. Peki Boşnak halkının sadece soykırıma tabi tutulduğu seneler 1992-1995 yılları mı oldu?
Ülke içinde ve çevresinde yaşayan Hırvat ve Sırplar, Boşnakları hep kendi halkı olarak görmüş ve bu insanların Osmanlı Dönemi’nde zorla dinleri değiştirildiğini iddia etmişlerdir. Ancak bunun koskocaman bir yalan olduğunu kendileri de çok iyi bilirler. 1. Kosova Savaşı’ndan bu yana Osmanlı himayesinde yer alan Sırplar herhangi bir dini baskı ile kat’iyetle karşılaşmamışlardır. Yine de Boşnaklara İslamlaşmış Sırplar kavramını kullanmaktan asla çekinmediler. Hırvatlar için de öyle. Dubrovnik gibi çok önemli bir noktanın Osmanlı idaresine geçtiği dönemde burada yine Katolikler yaşamaktaydı. Ne zaman bir kişinin dini değiştirilmeye zorlanmış ki? Daha önceki bir yazımızda bunu belirtmiştik. Eğer Osmanlılar Balkanlarda veya başka bir yerde dini bir baskı oluştursaydı ilk olarak kendi dillerini konuşan Gagavuz Türklerini Müslüman yapmaya zorlardı.
Osmanlı’nın güç kaybedip yavaş yavaş Balkanlardan çekilmeye başladığı 2. Viyana Kuşatması’nın ardından Avusturya-Macaristan ile birlikte Hırvatların baskıları oldukça artmıştı. O dönemlerde Dalmaçya kıyılarında ise hatrı sayılır miktarda Boşnak nüfus yaşamaktaydı. Daha sonraki zamanlarda ise Karadağ’dan ve Hırvatistan’dan toplam 130 bin Müslüman Bosna-Hersek’e zorla göç ettirilmiş, bir bölümünün zorla dinleri değiştirilmiş veya bir kısmı da toplu katliamlar sonucu yaşamını yitirmişti.
Daha sonra 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması’nın ardından Avusturya-Macaristan birlikleri Sarajevo’yu kuşatarak şehri talan etmiştir. Prens Eugen ise yazdığı günlüğe şu satırları işlemiştir:
“24 Ekim günü Saraybosna’yı ve çevresindeki bütün alanı ateşe verdik. Düşman peşine düşen hücum birliğimiz, çok sayıda Türkü öldürdükten sonra, yanlarında birçok kadın, çocuk ve ganimet getirdi”
1711 yılında ise Karadağ’da yaşanan katliam da ibret alınacak türdendir. Özellikle Rusya’nın desteğini alan Karadağ, ülkesinde yaşayan Müslümanlar üzerinde baskılarını artırmış ve “Türkleşenlerin İmha Edilmesi” adlı bir propaganda başlatmıştır. Bine yakın Boşnak’ın katliama uğradığı bu olaylar dizisinin ardından bu nüfustan çok az bir kısmı Bosna-Hersek topraklarına sığınabilmiştir. Karadağ kaynaklarının bu olayları adeta bir kahramanlık hikayesi şeklinde anlatması da işin ayrı bir boyutu olmuştur.
1878 yılında ise Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’teki hakimiyetinin başlamasıyla Müslümanlara uygulanan şiddetin dozu artmaya başlamıştır. Özellikle Katoliklerin Müslümanlara olan tutumunu herkes bilir. Ayrıca dayatılan yeni yaşam kuralları ve bunlarla gelen baskılar sonucu birçok Boşnak’ın ülkelerini terk ederek Anadolu’ya sığındıkları bilinmektedir. Ünlü Boşnak Tarihçi Enver Imamovic, 1878-1910 yılları arasında Bosna’dan Osmanlı Devleti’ne, 200 binin üzerinde Boşnak’ın göç ettiğini tahmin etmektedir. Bosna ile ilgili Osmanlı Arşiv belgelerine göre ise, sadece 1882-1900 yılları arasında 120 bin kadar Boşnak Osmanlı Devleti’ne göç etmiştir.
Yine bu dönemde etnik temizliğe ve Boşnakların ülkeden göçmesine zorlamaya devam eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sarajevo’ya değişik ülkelerden Katolik halkları yerleştirmiştir.
Bir sonraki yazımızda Balkan Savaşları ve sonrasında yaşanan olayları aktaracağız. Son olarak 26 Şubat 1992 yılında yaşanmış olan Hocalı Katliamı’nda hayatını kaybeden Azeri halkına en içten dileklerimle başsağlığı dileklerimi sunarım. Sadece dini kendilerinden farklı olarak 2. sınıf vatandaş olarak gördükleri Müslümanların katledilişine gözünü kapatan sözde büyük devletlerin yine sesi ve soluğu çıkmıyor. Biz bu ittifakı İstanbul’un fethedildiğinde de görmüştük. Bu ittifak elbette bir gün yıkılacak ve gerçekleri birbirlerini suçlamak için kullanacaklar.