İki haftalık bir aranın ardından tekrar merhabalar. Bu iki haftalık süreçte Tiran Üniversitesi ve Priştine Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenledikleri 38. Arnavut Dili, Edebiyatı ve Kültürü Semineri’ne iştirak etmek için Kosova’nın başkenti Priştine’deydik.
Evlad-ı Fâtihan toprakları yine tüm sıcaklığıyla karşıladı bizi. Tabi, aynı şekilde seminere katılım gösteren herkesi. Belirtmemiz gerekir ki çok faydalı bir seminer dönemi geçirdik. Günün belirli saatlerinde düzenlenen dersler ve konuşmalarla gerçekten adına uygun bir seminer olmuş. Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Dekanı Lindita Rugova hanımefendiye ve seminer müdürü Shkumbin Munishi beyefendiye ve seminer süresince derslerimize giren Ardita Berisha hanımefendiye teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Tüm bunların yanında kültürel geziler de ayarlanmış ya da öğrenci arkadaşlar kendilerinin hazırladıkları program dahilinde hareket ettiler.
Bunlardan bir tanesi de Priştine’nin merkezinde bulunan Rahibe Tereza Katedrali’ne idi. Katedral girişinde bizleri karşılayan papaz, katedralin tarihi hakkında bilgi verirken, kendilerinin sadece işlerinin yaptığı bir dönemde Osmanlı’nın gelip burayı kapattığından bahsetti. Bu seminere Almanya’dan tutun Mısır’a, Türkiye’den tutun Hollanda’ya kadar birçok ülkenin öğrencileri iştirak etti. Yani Hıristiyan arkadaşlarımız da bulunmaktaydı. Bir Hıristiyan papaz böyle konuşursa, kendileri de tabi ki Osmanlı’yı kötü bilecekler. Biz de tabi elimizden geldiği kadarıyla arkadaşlarımıza bildiklerimizi anlatmaya çalıştık.
Birkaç senedir Balkanlarda ülkemizde de bir dönem yayınlanmış dizileri veriyoruz. Dolayısıyla onlar da Türkçeyi bu yolla öğrenmeye çalışıyorlar. Tabi Türkçe konuşmaları hoşumuza gidiyor fakat bizim tarihimizi, Osmanlı tarihine ‘Muhteşem’ lakabıyla damga vurmuş bir padişahın hayatını yanlışlarla öğrenmeleri üzücü. Ama tabi buna inanan var inanmayan var.
Yine de, her şeye rağmen çok güzel iki hafta yaşadık. Zaten okul yurdundan içine girdiğiniz zaman dostluğun, arkadaşlık ve sevginin kokusu her yere sinmiş oluyor. Hollanda, Almanya, Polonya, Sırbistan, Mısır, Türkiye, Rusya, Bulgaristan ve adını sayamadığım birçok ülkeden gelen öğrenci arkadaşlarımızın oluşturduğu sevgi yumağı gerçekten görülmeye değer.
Acaba bizim ülkemiz de böyle bir seminer düzenlese nasıl olur diye düşünmeden de edemedim. Belli bir kontenjan dahilinde dünyanın her yerinde Türk Dili ve Edebiyatı okuyan kardeşlerimiz gelse biz de onları ağırlasak. Hatta bunu İstanbul’da düzenlesek de hem tarihimizi doğru bir şekilde öğrenseler hem de her şeyi yerinde görseler. Buradan büyüklerimize bir çağrıda bulunalım. Hem dilimizi hem de tarihimizi en iyi şekilde tanıtalım.
Saygılarımla efendim.