Bizler gerçekte fiziki yapımız içinde görünürlüğe ve bilinirliğe tanık olurken, görünmeyen ve bilinmeyen ve hatta değişkenliğin değişmeyen kanunu olan kimyamız içinde varlığımızın oluştuğunun idrakına dikkat çekmemiz gerekmektedir..
Düşünce, görünmeyen varoluşu ile bir nevi kimyanın ilk oluşum aşamasıdır..
Düşünceye giydirdiğimiz harfler, içlerine yüklenen anlam ve mânâ ile düşünceden hissiyatımızı oluşturarak, yine kimya oluşumu sağlar ki fiziğimizi etkiler ve görücüden görücüye aksetmektedir..
Kimyamız, fiziğimizi tetikleyen etkileyen yegane unsurdur..
Burada Kimya İlm’en yakinlik oluştururken, Fizik bilimsel diyebileceğimiz dışa vurumu oluşturmaktadır.
İkisi de bir’bir’ine bağlı ayrışıklıktır..
Misâl; bu ara çok popüler bir duyum olan metafizik kavramı mevcuttur, lakin Kimya saflığını varlığında koruduğundan önüne ya da arkasına madde kabul etmez, metakimya diye bir tanım asla olmayacaktır..
Kimya’nın fizikle bağlantısı, paralelliğidir.
Bilinmeyeni bilinir hâle getirmek için ikide’bir’liktir..
Etkisi altında olduğumuz kimyamız, yönelmemiz gereken varlığımızdır.
Kimyamız, Allah’ın nizamını içinde barındırdığı göze gelmeyen hakikattir.
İnsan fizike uygun değil kimya’ya elverişli yaşam elde ederse fiziki yapısını nizam içinde düzene kavuşturmaktadır..
Oruç hadidisesi hakikatte kimyamızı direkt olarak etkilemektedir. Bu etki fiziki yapımıza çarparak orucun mânâsı olan bildiriyi fizik bedene iletir, yani orucun mânâsını görünür hale getirir.
Oruçlu iken yani fiziki açlık halinde beden öz varlığını, kimyasını devreye alarak fizik bedeni beslemeye başlar, bir nevi görüneni bilgilendirir.
Kimya değişimin değişmeyen değişkenliği içinde dışa vuran fizik’i yani taşan maddeyi dönüşümü içine alarak değiştirmeye başlar. Bu tıpkı Mürşid (Rabb) öğretisi gibi maddesel yani bedensel gelişim ve değişim sağlar..
Kimyamızın değişkenliğini yaşam içinde apaçık müşahede ederken bu olağanüstü değişim sıradan gelir. Halbuki hiç birimiz doğduğumuz beden ile yaşlanmayız. Her an değişen yapımız içinde kimyamızın varlığından ya da kimyamızın bizleri sürekli yenileyerek varettiği farkededilmemektedir.
Bu ezeli oluş ezelden olduğundan sıradan gelir. İnsan kendi kendine kendinde hayret duyduğu müddetçe hayretle karşılaşır..
Tabiki tüm bu hadiseler tarik eyleyen kul üzerinde açığa çıkıp soyut olan kimyanın, somut fiziğin yarattığı her bilimsel buluş ve öğretisinden üstün olduğunu kanıtlamaktadır..
Bu sebeptendir ki, Kur’an içre tarik eyleyen peygamberler ve nice Âlim Veli’lerin yazdığı her kelâm vahy olarak incelenmiş, bilimsel araştırmalara Allah Dostları ışık tutmuş ve tutmaktadır..
İlimden bilim doğduğu gibi, Kimya’dan da fizik doğmuştur.
Dönüş nasıl ki fizik’ten kimya’ya ise,
bilimden’de ilme rücudur..
Aşk’ın kimyasından ilmin Aşkınlığına “Yâ Hû” niyazımızdır..HŞY