Allah Azimüşşan’ın Hayy vasfıyla şeriflenmiş Ramazan ayına karıldık çok şükür.
İlk sahurlar, ilk iftarlar yapıldı.
Oruç midelere dokundu…
Peki ya gönüller?
Ya düşünceler?
Midenin açlığı sirayet edebildi mi düşüncelerin karmaşasına?
Zahirden bir dem olsun sıyırabildi mi oruç?
Aslında insan hakkıyla oruç tutmaya gayret ettiğinde içsel huzurun onu can evinden yakaladığının da farkına varacaktır.
Orucun manasına odaklanıldığında görülecektir ki kişi manen hafifleyerek içsel huzura doğru bir yelken açar.
Bedenin halsizliği düşüncenin karmaşasını da yavaşlatarak onu Hakk merkezli bir eksende tutar.
Böylelikle kendindeki düşünce yoğunluğundan sıyrılan insan içindeki öz varlığa doğru çekilmeye başlar.
Salt midesel açlığın kişiye manevi açıdan herhangi bir kazanım sağlamayacağı aşikar.
Halbuki orucunu düşünce yani tefekkür ile bütünleştirenler hakiki bir orucun manasına vakıf olacaklardır.
Kamil oruc da denilen hakiki oruc asli itibariyle düşünceden mideye inen bir serüveni bünyesinde barındırır.
Ve tüm yaşama yayılmayı gaye edinir.
Şekilsellikten sıyrılarak ânın derinliğine nüfuz eden insan huzur mahalinin kapısını çalmaya da hazır bir halde bekliyor olacaktır.
O halde böylesi bir orucun hakkını veren İ’nsanın oruç hakkıdır.
Gönülde muhabbet çerağın tutuşturan alevin adıdır oruç.
Devranın çarkına dahil olmaya vesiledir oruç.
Tüm azalarını hafifletmeye, aşk kandilin tutuşturmaya bir seferdir oruç.
Menzil içre menzil devşiren sevdayı âşıkların kalplerine salık veren habercidir oruç.
On bir ay içinde sultan olmuş, gönüllere that kurmuş Ramazan ayının lütfudur oruç.
Hakkıyla muamele eylemeli ki hakkım ola oruç…
Canım, cananım, dilim, gönlüm tutar oruç…
Midemde bir bayram, düşünce yücelir zemin ü arzdan semaya…
Tek gayesi sefer-i aşk…
Aşk içinde muhabbet’ullah ile bütünleşen bir hayy’at…