Azerbaycan Cümhuriyeti’nin Aksu ili’nin Ülgüç köyü civarında yerleşen Orta Çağ Aksu şehri’nin ismi 16-17. yüzyıllardan tarihe bellidir. 1735 yılında Nadir şah Afşar deprem ve savaşlardan zarar görmüş, kullanılmaz duruma gelmiş Şamahı şehri’nin ahalisini Aksu’ya göçürerek ciddi planlamayla yeni şehir inşa etdirmiştir. Azerbaycan’ın tarihi-coğrafyasını yazan Ahmet Zeki Velidi Toğan bu olay hakkında yazar: “Nadir şah 1735 yılının Mart ayında Şamahı’ya girdikden sonra Şirvan’ın hükumet merkezini [şehrin] 30 km güney-batısında evveller mevcud olan Aksu kasabası’na geçirerek Şamahı’nın ahalisini de oraya göçürür. 1767 yılında hükumet merkezi az zaman süreçine Aksu’dan Şamahı’ya dönse de, aynı yılda yeniden Aksu’ya getirilmiş ve 1795 yılınadek burada kalmıştır”.
18. yüzyılda ve sonralar yaşamış yerli müellifler – Haşimi Şirvani, Zülali Şirvani, Ağa Mesih Şirvani, Şakir Şirvani, Hacı Zeynalabidin Şirvani, Abbaskulu ağa Bakıhanov, Seyyid Azim Şirvani ve başkaları kendi eserlerinde bu şehri Aksu diye adlandırmışlar.
Ruslar, özellikle rus tacirleri evveller Şamahı’da olduklarına ve ticaret yaptıklarına göre şehir göçürüldükden sonra geldikleri yeni şehire Yeni Şamahı da demişler. Yeni Şamahı ve Eski Şamahı kelimeleri esasen rus kaynaklarında, onlardan tesirlenen Avrupa ve sonraki Azerbaycan müelliflerinin eserlerinde görülür. Farsdilli kaynaklar ise Aksu’nu bazen Celilabad da adlandırmışlar.
Şehrin resmi ismi ister Nadir şah Afşar, ister Hacı Muhammed Ali han Zernavayi, ister Muhammed Said han Hançoban, isterse de Mustafa han Hançoban devrinde Aksu olmuştur. Kayıtlara geçen Harabe şehir şehrin ismi değil, dağıldıktan sonra böyle adlanmasıdır. Yeni Şamahı ismi ise hiç bir resmi önem arz etmemektedir, Şamahı’ya nisbette deyilmiştir.
Aksu ismi ise şehrin resmi ismi olup, tarihi ehemiyet taşımaktadır. Şamahılı şair Zülali demiştir:
Gürbette deyirdin ki, Zülali vatanım var,
İnsin gözüne kara su, Aksu vatan oldu…
Aksu isminin oğuzlarla ilişkili olması Doğu Türkistan ve Anadolu’da olduğu gibi tarihen yakınlarında Sincan isminin yad olunmasıyla bağlantılıdır. 20. yüzyılın başlarına kadar Aksu şehri’nin yakınlarında Sincan obası’nın yaşaması resmi kayıtlardan bellidir. Hal-hazırda Çin Halk Cümhuriyeti’nin Sincan-Uyğur Özerk Cümhuriyeti’nde en büyük şehirlerden biri Aksu’dur.
Aksu ismi oğuz türkleri ile bu bölgeye getirilmiş, suyunun özellikle yaz aylarında duru olması sebebiyle toponim gibi kullanılmıştır.
Aksu ilinde ayrı ayrı devirlere ait Nargizava antik ve ilk orta çağ ören yeri ve mezarlığı (Gegeli köyü), Nüydi antik ve ilk orta çağ ören yeri ve mezarlığı (Nüydi köyü), Kırlartepe antik ve ilk orta çağ ören yeri ve mezarlığı (Kırlar köyü), Hanyurdu antik çağ ören yeri (Arapuşağı köyü), Garaçıbulak antik çağ ören yeri (Nuran köyü), Mehravan ilk orta çağ şehri (Beyimli köyü) Hazinedağı kalesi (Padar köyü), Şeyh Mezit Hanegahı (14-16. yüzyıllar, Aksu şehri) Şeyh Dursun türbesi (1399 yılı, Aksu şehri mezarlığı), Koç mezarları (14-16. yüzyıllar, Növcü köyü), Pir Bahtiyar türbesi (19. yüzyıl, Civanşir mezarlığı), Ağ Günbez (1897 yılı, Karakoyunlu köyü), Kırmızı Günbez (1909 yılı, Karakoyunlu köyü), Bilal Efendi mescidi (19. yüzyıl, Padar köyü), Şeyh Emir Ahmet Türbesi (1722 yılı, Halilli köyü) vardır.
Orta Çağ Aksu şehri’nde ilk arkeolojik kazı işlemleri 1983 yılında merhum Fazil Osmanov’un başkanlığında Aksu-İsmailli kazı ekibi tarafından yapılmıştır. Araştırmalar Aksu şehri’nin birtabakalı (18. yüzyıl) arkeolojik sit alanı olduğunu göstermiş, Hanlıklar tarihi’ni arkeolojik açıdan öğrenmek için önem arz ettiği anlaşılmıştır.
Orta Çağ Aksu şehri’nde geniş ölçüde arkeolojik araştırmalara 2010 yılı Mart ayında Prof.Dr. Gafar Cebiyev’in başkanlığıyla Aksu arkeoloji kazı ekibi başlamış ve 2012 yılının sonlarına kadar devam etmiştir. 3 yıllık arkeolojik çalışmalar sonucunda 15 dönüm kazı alanı açılmış, Azerbaycan ve dünya tarihi için ilginç artefaktlar bulunmuştur.
Hızlı bir şekilde inşa olunmasına rağmen, devrinin en mükemmel şehir planlaması yapılmıştır. Kazılar zamanı, taş döşenmiş sokak ve yollar, su ve kanalizasyon hatları, çöp çeşitleri için ayrılmış kuyular, sanatkar imalathaneleri ve s. aşikar edilmiştir.
Topoğrafik plan yapıldığı zaman belli olmuştur ki, dikdörtgen şekilde yüzü kıble istikametine inşa edilmiş şehrin kuzeyi ile güneyi arasında deniz seviyesinden 10 metir yükseklik farkı vardır. Kazılar zamanı bu farkın ev ve mahellelerin su ile techiz edilmesinde mühim rol oynadığı görülmüştür.
Hamamlardan çıkan atık sular yeraltı kanal vasıtasıyla şehir dışına taşınmışdır. Böyle bir atık su kanalı 4. kazı alanında bulunmuş ve ictimai yeraltı hamamdan kuzeye – şehrin kale surlarının dışına çıkarıldığı müeyyen edilmiştir. Hem içmeli, hem de atık su hatları duvarları çaytaşı ile yapılmış, yerine kum tökülmüş, üzerine büyük çaytaşları koyulmuş kehrizlerden ibaretdir. Su hatları özellikle büyük küçük kuyulara ve büyük depolara birleştirilmiştir.
Şehrin bütün yolları çaytaşı ile döşenmiştir. Yollar doğu-batı istikametinde bir birine paralel yapılmıştır. Bir yerde kuzey-güney istikametinde büyük sokak kayda alınmıştır. Sokaklarla yanı sıra küçük ve büyük olmakla çaytaşı ile döşenmiş meydanlar da bulunmuştur. 3. kazı alanında boyacı dükkanı karşısında, 4. kazı alanında hamam yakınlığında, 5. kazı alanında Cuma mescidinin yanında meydanlar açılmıştır. Meydanlarda bir zamanlar ekilmiş ve şimdi kökü de kalmayan ağaçların çukurları da bulunmuştur.
Şehrin bütün evlerinin temeli çaytaşı, duvarları ise kerpiçle yapılmıştır. Evlerin bir köşesinde ve ortasında kürsü ismi verilen ısınma ocakları aşikar edilmişdir. Kuzey kale surlarına yaslanmış iki odalı evin büyük odasında kürsünün bütün cizgileri aydın şekilde gözlemlenmiştir. Diğer odanın tam ortasında ise gida depolandığı ihtimal olunan ve 6 metir derinliği olan kuyu bulunmuştur. Kuyunun duvarları ve odaların döşemesi toprakla iyice dövülmüştür. Bütün evlerin çatısı ağaç ve karğılarla bağlanmış, onların da üzerine kalın toprak katı verilmişdir.
Toprak çatıyı yılın ayrı ayrı fasıllarında taş diyircekler vasıtasıyla dövmüşler. Kazılar zamanı aynı diyirceklerden bir kaç tanesi bulunmuştur. Evlerin ister iç ve dış duvarları, ister döşemesi, ister çatısı, isterse de tandır ve ocakları Şirvanda hüsusi mineraldan alınan ve “şire” ismi verilen mehlulla boyanmıştır. Boz renk çaları olan bu boya mehlulu evlere hüsusi güzellik vermekle birlikte onları yağmurdan koruma tabakası rolunu da oynamıştır. İçerisi süslenmiş evlerden birinin kuzey duvarında bu boya mehlulu aydın şekilde gözlemlenmiştir.