Cenab-ı Hakk’ın, insanlara olan çeşitli lütuf ve nimetleri, (16/81) vücuda getirdikleri bulunmaktadır.
Bu lütuf ve nimetlerinin karşısında O, tam teslimiyet istemektedir. İslam ile şereflenmek, teslimiyete bürünmektir. İslam ile şereflenmek, O’nun Peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize uymaktır. Kalpleri kapalı, kulakları sağır olanlar, (41/5) araya perde koyanlar teslimiyet gösteremezler. Bunlar bir nevi (7/179) yaşayan ölülerdir. Mezardaki ölülere bir şey (27/80) işitilmez. İşitenler daveti (6/36) kabul eder. İşitmeyenler O’na ulaşma davetini kabul etmezler. Onlar mümin kul da (2/6) olamazlar ve mümin olmak isteyenleri de (41/26) engellerler..
Cenab-ı Hakk çok sabırlı ve lütfu boldur. İnsanları yaptıklarından dolayı hemen sorgulamaz, (35/45) cezalandırmaz. O, (23/102-103) ağır mı, hafif mi gelecek diye sevap tartısına da bakar.
İnsan, iyi veya kötü her ne yapmışsa (2/281) onun karşılığını alır. İşte bu davranış kişilerin (2/286) kendi iktisabıdır ve O, taşıyamayacağımız yükü de yüklemez..
İnsanların birbirinden üstünlükleri vardır (4/32) ama buna göz dikmemek, haset, kıskançlık yapmamak, gaye O’nun lütfunu, lütfundan istemektir. Çünkü O, kendisinden istenmesini sever. O, dünya yaşamında maddi-manevi herşeyi (43/32) taksim etmiştir. Kula düşen teslimiyet içerisinde hayırlı olanı istemektir..
Bir can, mürşidinin zahiri dergahı ile hizmet kapısını açmalı muhabbeti ile veya muhabbet babındaki yazıları ile, diline verdikleri esma ile devamlı meşgul olmalı, onu iyi anlamaya gayret etmelidir. Gaye dergah birliğinin meşrebi ile meşreblenmek, bir nevi onun boyasına boyanmalıdır.
Ona (murşide) hürmette, düşüncenin birliğinde, muhabbette, saygıda, sevgide daim olmalı, hizmetlerini üstlenmek de tarik bakımından aklın gereğidir..
Bu yol zorla girme işi değil, bu yol akıl ile gönlün aşk işidir.
Eskiden mürşid kapısında beklemek olgunlaşmak vardı. Bugün (zamanımızda) hemen biat alabiliyorsan kendini batınen yola girmiş sanma. Hele hele mürşid fikrinden sana taviz veriyorsa buna da kanma, okşanan olmamalı. Bu senin yanaşmadığından, ayrılıp yönelmediğinden dostu anlamadığındandır..
Her şey maddede aranmaz, bulunmaz fakat her şey manada aranır ve bulunur.
Dostun sözüne muhalif olan bu yolda tasvip görmez. Önemli olan senin o fikride, o istikamette onunla olmandır. Onun fikri ile, onun istikametinde değilsen bil ki dıştasındır, batınen ikrarda değilsindir, içine yönel’miyorsundur. Yüzün iç varlığına dönük değil, senin için yaratılmışlara yönelmişsindir. Halbuki dostun vazifesi seni iç varlığına yönlendirip kendinden kendine tarikini oluşturmaktır. İşin başında bu önce hizmet ve sonra muhabbet ve zikir ile devam edip birikme bütünlüğe yönelmektir..
Tarikin gereği budur, bunu marifet eylemektir, teslimiyet göstermektir. Şunu unutmaki sen bu fani âleme zahiri huzur için gelmedin, bir imtihan vesilesi eylendin, O’nda iç var’lığında huzuru bulup Huzur’da olmaya yönelmek için ve dahi zevk edinmek için tarikine girdin. Seni zorlaştıran, stresli hatta hastalığa sevkeden zahiri yükündür ki o yük seni Sen’den alıkoyandır, kaldıki seni gün geldimi ilk terk eden onlardır. Niye seni terkedenleri iç varlığındaki Rabb’inle arana koyarsın da şirk oluşturursun?
İşte mürşid bu şirki aradan kaldırmak için seni kendine yönlendirmeye çalışıyor. Bu fani âlemde Hakk rızası için hizmet kendine himmeti çekmektir..
Yönlendirmeye yönelmek kendi iç varlığının huzuru içindir ki O’nun Huzur’unda huzur bulunur. Maddede huzur olmaz, manadadır huzur. Etrafında ne var ise verenin Tek O olduğunu daha niye idrak etmezsin, gaflet içinde zahire tapınırsın?
Bak gidenlere ne kadar hatırlanıyor, unutulup gidiyor, hakikatte seni unutmayacak ol’an Yâr’adan’ındır, fakat işte bu imtihan sürecinde O da Kendi’sinin unutulmamasını dinlemektir. “Unutmadım” diyorsundur fakat O bunu senden hak’ikat’ten dilemektedir..
Hizmet eyle, içini genişletecek muhabbet eyle, seni yüceltecek zikir eyle..
Hakikatin mürşidleri Allah katında Adem-ül Fukara’dır, mütevazidir, acizdir, gösterişi sevmezler, tevazu sunandır.
Aynı zamanda da Hadim-ül Fukara’dır, yani batıni fukaraların, ihtiyaç sahiplerinin hizmetçisidir..
Dergah kapısı ihtiyaç sahiplerinin girdiği kapıdır. Bu kapıdan herkes de ihtiyaç duymaz, aşk işidir, duymak mecburunda değildir. Dinde zorlama olmadığı gibi, bu yolda da zorlama hiç yoktur.
Bu yol melamet makamı hâlidir.
Bu yolda hizmet muhabbet ile fikir-zikir birliği içinde hak’ikat’e yönelmek vardır.. HŞY