Türkiye, her seçim döneminde olduğu gibi bu dönemde de, her ne kadar çok ses çıkmasa da saldırı altında. Demokrasiyi sevdiklerini ve ülkelerinde işlediğini iddia eden bazı liderler, söz konusu Türkiye olduğu zaman mangalda kül bırakmıyorlar.
Hatta Türkiye düşmanlığı öylesine ayyuka çıkmış durumda ki, bunu kameraların önünde açıklamaktan da çekinmiyorlar.
Avusturya, Hollanda ve Almanya’da Türk vekillere daha önce yapılanları hatırlıyoruz. Geçen sene Avrupa’nın demokrasiye ne kadar sahip çıktığını (!) hep beraber gördük, yaşadık. Hele Rotterdam! Hollanda öylesine seviyordu ki demokrasiyi, bir Türk bakanı, kendi ülkesinin toprağı sayılan büyükelçiliğe girmeden derdest edip ülkeden çıkarmış, bunun ardından gerçekleşen gösterilerde atlar ve köpekler Türk vatandaşların üzerlerine sürülmüştü.
Avusturya’nın daha bıyığı terlememiş başbakanı ve Almanya Şansölyesi de bu kara propaganda da yer almışlardı. Yine varlar. Yine Türk vekillerin ülkelerine girmelerini istemiyorlar.
Demokrasiyi işte bu kadar seviyor bunlar.
Sadece ülkelerin değil, bazı basın kuruluşlarının da zaman zaman Türkiye’deki seçimlere müdahil olduklarını görüyoruz.
En son The Times bir şeyler mırıldanmaya başlamış.
Neymiş efendim, Türkiye’deki seçimler adil olmayacakmış. Ezici bir üstünlükle halihazırdaki iktidar partisi kazanacakmış.
Makalede en çok ‘her türlü muhalefete karşı hoşgörüsüz’ kullanımı dikkatimi çekti. Bu ‘diktatör’ kelimesinin The Times dilindeki karşılığı olsa gerek. Yeni bir araştırma halindeyim. Arnavutluk’ta 40 seneye damga vurmuş, Arnavutluk’u 40 yıl tam bir diktatör gibi yönetmiş Enver Hoxha’nın diktatörlüğü dönemini incelemekteyim. Seçim zamanları bir kişinin ya da bir partinin oy oranının %100 olduğu görülmüş müdür? Bu demokrasi tarihinde var mıdır?
Enver Hoxha sadece bir örnek. Vermek istediğim mesaj ise şu. Eğer bu ülke dikta yönetimine gitmiş olsaydı, geçtiğimiz yıl nisan ayındaki seçimlerde ‘evet’ %99 olurdu, %51 değil. Bu söylediğinizi, ülke yönetiminin başındaki kişi diktatör olarak suçlamayı haydi bakalım Kuzey Kore için uygulayın şimdi. Bakalım kaç yıldan başlıyor.
Saçmalıklar sadece bununla da sınırlı değil. Ekonominin çökeceği, AB kapılarının kapanacağına ve NATO ve ABD ile olan ilişkilerin kesilmesine kadar bir ton zırva var The Times’ın makalesinde.
Aday sayısı çoğalsa ne güzel olur değil mi? Bu ülkeyi yönetebileceğini düşünen herkes çıksın aday olsun. Ne güzel işte, demokrasi budur. Herkes de aday sayısının artmasından yana görüş bildirebilir. Avrupa da Türkiye’deki her seçime dil uzatması da olmasa çok daha güzel olacak. Şu soru da insanın aklına geliyor. Onlardaki demokrasi ise bizdeki ne?