O, herşeyin sonu gelip çattığında varlığına son olmayan ve son ile başın birleştiği noktadan devranı başlatan bütün âlemlerin yüce yaratıcısıdır.
Rabbim batın iken zahir oldu ve zahir iken yine batın oldu ve O, bunu sayısız kere tekrarladı. Bu tekrarlayışın bir sonu mu olduğunu zannediyorsun?
O, tekrarlayan yedilerden ondokuz hikmetini izhar eyledi. Latiften kesife ondokuz yukarıdan aşağılara doğru durmadan akar. Suretlerin her biri bir ilmin çok ince düşünülmüş şahitleridir. Ancak onlar şahitliklerini bir maddi suret giymeden idrak edemezler. O, sana üflediği an sen kendini bilemeyecek kadar acizdin. O’nun kıymetinin içinde taayyün etmesi, bir sözün yerine getirilmesi ile tezahür eder.
Sen nasıl da düşünebiliyorsun, aklın sana yetebileceğini, o ilmi suretlerin yaratıldığı anda ondokuzun tamam olmasını O dilemeseydi havanın boşlukta yüzdüğü gibi, ‘tüm’ün içinde idrak olmadan sadece nefes ile var olacaktın.
Oysa ki sen ey insan;
içine üflenmiş bir aşkın eserisin, sen hissediş ile canlısın, hissediş, aklın külli seviyeden duyumsamasıdır. Bir zahir hissediş değildir kelâmını ettiğimiz. Bir batın hissedişin en âli mertebeden suretin içine inişidir. Halîm olan hissettiklerini, sanki hiç bir şey hissetmiyormuş gibi saklar ki o dostun sükûtunun hikmetinden nice feleklerden geçti. O’nun dostu dilini lâl eyledi de ona irfani kelam indirildi. Dost’un halîmi, hâlini dosttan hatm eyleyince onun içine tercüman oldu. Bu inceden inceye bir ilahi kudretin dünya âlemindeki vücuda inişi idi.
Bazı vücutlar vahdetin cemine hizmet eder. Onlar görünürde vardır fakat beşeriyetleri içlerindeki Hakk’ın zâtını gizler. Onların vücutları O’nun zatına perdedir. Perde olmasaydı hizmetlerini yerine getiremezlerdi. Çünkü kullar onlardaki nûrani varlığı ap açık, çıplak gözle göreceklerdi ve hayranlıktan şaşırıp sadece seyir edeceklerdi. An’da kendilerini unutacak ve sadece Hakk’ın o insandan izhar olan nûr’unu seyredeceklerdi ki, o nedenle Rabbim beşeriyetlerini onların batınına perde eyledi ve sırlarını onların dillerine sır eyledi. Ancak onların varlıklarında kendilerini tevhit edebilen saf kullar onların halleriyle yücelebilirler ve mertebe mertebe müşahedeyi hatm edebilirler.
Rabbim, özünü her şeyden koruyan içten dışa zuhur eden batın’dır.
Rabbim, zahirden batına, batından zahire tekamül ettiren Rabb’dır.
Sen ey O’nun kulu, bil ki senin batının seni eğitecek kudreti içinde saklayan bir sır’dır. Şimdi Rabbü’l hassın olan kıymetini evvela kabul etmek zorundasın sonra da onu bulmalısın ve bulduğun vakit bil ki bildin. Bu biliş zahirden batına ilkin ilmi bir biliştir. Sonrası bir yakîn biliştir.
İşte o biliş senin miracındır. Bil ki batın senin miracındır ve sen miracını O’nun dostunun gönlüyle okursun.
Bil ki, kavseyn, O’nun dostunun iki kaşının arasından içeriye doğru gidiştir.
Şimdi iki kaş nedir?
Bunu da sen içeriden içeriye öğren.HŞY