Nefs; Allah’ı görünür ve bilinir kılması için, O’nun, hû nefesin yarattığı kimine incecik kimine kat be kat kalın bir perdedir.
Allah’ın Rahman ve Rahim isimleri içinde tecelli eden cümle kainat-ı İ’ns’an, mahlukatların (yaratılmışların) en şereflisi ünvanını isimlerin tecellisinden almıştır.
Ruh-Hû ilâhi nefes tecelliden tenzih bilinmeyen ve görünmeyen olarak ilâhi sırrını hiç’liğin ezeli ve ebedi bakiliğinde korumaktadır.
İ’ns’an; Adem’iyet yolculuğunda Allah’ın isimleri neticesinde O’nun varlığının hamili ve ilmi Hakk’ikat’in tecellisi olarak yeryüzünün halefi dolayısıyla halifesi olarak isimlendirilmiştir.
Hû nefes, Adem’in varlığında Kendi suretini yaratırken “suretimden yarattım” ifadesi haşa aslından demek değildir.
Hû nefesin sureti O’nun varlığıdır.
O’nun, Ruhumdan üfledim buyurması varlığını canlandırması diriltmesidir.
Bedenen bir dirilik söz konusu olmayıp, Muhammedi varlığına cezb’eden ru-hû ilâhi nefes, nefsi (suret-i beden) terbiyesi içine alarak Kendi’ni bildirmektedir.
Allah’ın kölesi olarak tabir edilen hadise hû nefesin varlığını irşadı, varlığının ise bedeni zapturapt altına almasıdır.
Tasavvufi bakımdan bu köleliğe şöyle bir teşpih yapılır;
Mürşid’ine intisap eden can Mürşid’inin elinde ölü gibi olmalıdır, Mürşid’i gassal yönelen can musalla taşındaki ölüye benzetilir.
Bu benzetme batıni Hakk’ikat’in zahiren açıklamasıdır.
Batında Rabb ve Allah isimleri zahire Mürşid olarak yansıyor olsa da, teslimiyetin insanlar tarafından anlaşılır ve tahayyül edilebilmesi için fiziki ve cismi tabirler kullanılır.
(Tıpkı ruhun bilinmezliğini yarattığı Adem’in varlığından bildirmesi gibi, O’ haşa madde olmayıp maddeyi yaratan olması gibi, kimisi bu benzetmelere sanki bu madde alemi O’nun değil mi? derler.
Eyvallah tüm alemler O’nundur lakin O’ değildir.)
Alemi cihan, Kainat, İ’ns’an O’nun isimlerinin tecelligâhıdır, tecelligâh olan İ’ns’an ruhun aslıdır demek değildir.
Mürşid’e intisap Allah Dostuna intisaptır, tıpkı Fatiha suresindeki gibi “Dostlarının yoluna ilet” ayeti canlandırılmaktadır.
Kur’an; Kerim oluşuyla tüm kainata, içindekilere, yerdekilere ve göktekilere indirilmiş bir ahittir.
Kimisi yeryüzüne halife kılınmış Allah Rab isminin tecellisine ahdini sunarken, kulum diyerek nüzul eylediği varlığı hû nefesin varlığında biat’a ermiştir.
Lâ’ilâhe’illâllah zikrindeki biat, kulluğuna erişen erenlerin nefesi olmaktadır.
Her nefeste tek ilâhı zikretmek, O’ndan gayrısının yokluğunda erimek, şehadetin ve teslimiyetin içinde bitmek, ölmezden evvel ölmek bilincini ortaya koyabilmektir.
Lâ’ilâhe’illâllah; bilinç katmanlarının en yücesinde istiva eyler.
Kutsal kitaplarda geçen “O’ ruhi’ilâhi kainatı ve alemleri yarattı sonra arş’a istiva etti” sözü insanoğlundan Ademoğluna, Ademoğlundan Muhammedi varlığına olan tarikin işaretidir.
Düşünceye gelmiş, dile gelmiş, ele ve elden kaleme akan tüm harfler yaratılmış olmaklık bakımından Hakk’ikat’ten beridirler.
Ruhi’ilâhi Varlık haşa açıklanmaktan tenzih, teşbihe mazhardır.
Ruhi’ilâhi olan tek Varlık, eşsiz, suretsiz, şeksiz, renksiz, arı ve duru oluştan da ziyade temsilsizdir.
Muhammedi varlığın ve dahi nezdinde tüm evliyaullah’ın temsil ettiği makam, ruhi’ilâhi’nin Hû nefesin varlığının makamıdır.
Ruh okyanustur üflemesi bir damla, katreyi görüp de ummandır sanma, her damla mutlak akar erişir yok’luğuna, erenler kıyamdadır Lâ’ilâhe’illâllah saf’ında.
H