Bir daha diyor gönül, bir daha hiç ayırmayacaksın kendini Hakk’ın huzurundan.
Hakk’ı anmaktan bir an dahi geri kalmayacaksın, sevdanı daim yüreğinde yaşayacak, zikri dilden bırakmayacaksın.
Durmadan emrediyor ruhuma gönlüm, çalış diye üsteledikçe kaçıyor gerilere isteğim.
Aşkla yanıyor yanmasına lakin küllerinden doğamıyor bir türlü. İsteksiz miyim yoksa nefs mi galip geliyor bilinmez.
Gönül konuştukça ruh daralıyor.
Biliyor ki nefsten; bildikçe daha da sıkılıyor ruhu.
Bile bile yapmak diyor, bile bile lades demek.
En zoru da bu olsa diye iniliyor içimde bir ses.
Sen ki gönüllere sultan idin, şimdi nefs elinde mahpus.
Bu cihaddan nefs galip çıkıyor ey cân, yürek yakıyor.
Dur demeli ancak nasıl?
Kabullenebilecek mi insan?
Nefsimle ruhum savaşıyor demek kolay, ya nefse söz geçirmek? Nefsin önüne ruhu koyabilmek ne kadar kolay?
Zor değil be kardeşim zor değil.
En kolayı kaçmak, en kolayı başkalarını suçlamak.
“Ben” demekten başka bir şey değil bilmeyene hep başkasını öne atmak, dertlere dermanı elalemde aramak.
Sen ki ey cân kokladıysan bir avuç, huzurda söz verdiysen istediği kadar konuşsun gönlün her dem onunla olmadıkça.
İstediği kadar savaş versin yüreğin ruhun onun hakimiyeti altında olmadıkça.
Kaçmak en kolayı diyoruz ya hep.
Bazen sadece kaçsa diyor insan, başkalarını suçlamaktan ziyade bir nebze kendine döner diye umud ediyor.
Kaçacağı o son durak belki de kendi olur kim bilir?
Ancak ne düşünsek boşa.
Bir kez koptu mu gönül sahibinden dikişi kolay tutmuyor.
Hem sevgilinin yarası kanıyor hem cânın yüreği sıkılıyor.
Bilmiyor neden, niçin?
İdrakında olamıyor belki kim bilir.
Karanlıklar içinde gittikçe derine gidiyor.
Her şey ters gelmeye başlıyor birden bire.
Işıksız kalan insan karamsarlığa bürünüyor.
Bir hiddet, bir karmaşa hali ki hiç kimse de yok.
Can daim sıkkın, surat daim asık bir vaziyette ışık arıyor.
Işık yanı başında ancak o kıymetini bilmiyor.
Kör gözlerle etrafına bakmaktan başka hiç bir şey yapmıyor.
Bir mürşid-i kâmil lazım ruha.
Ruhun tam da cânına.
Hakk’ın elçisi olan bir rehber lazım gidilen yolda.
Nedendir bu sıkıntı hali, nedendir bu kargaşa hali?
Aslımızı unutuyoruz a dostlar, nereden geldiğimizi nereye gideceğimizi bilmediğimiz için savruluyoruz.
Acısı da büyük oluyor tabi.
Yönlendirici bir dosta ihtiyaç duyuyor insan, sıkıntıları kontrol altında tutacak bir sonsuzluğun içinden âlemlere uzanan bir yâre.
Neden niçin diye sormadan kayıtsız şartsız bağlanacağı bir sevda arıyor insan.
Yüreğin sıkıntısını alacak düştüğü yerde elinden tutacak bir câna ihtiyaç duyuyor.
Lakin bu yol derindir.
Manası anlayana güzel, anlamayana sade bir hevestir.
Bir gelir, bir bakar.
Beğenmezsem çeker giderim der.
Yanlıştadır da bilmez.
Bazen öyle bir hâle gelir ki ne anlatsan boşa, sesini çıkarsan boşa.
Hiç bir şey ifade etmez söylediklerin sanki duvara konuşursun.
Bilemezsin neden diye.
Yazık kardeşim yazık.
Kimi var ki arar arar da bulamaz sevdiğin; aşk içinde ölür gider.
Kimi var ki yol içine doğar bilmez kadir kıymetin gaflet ile olur yoldaş.
Kendine bir yâr bulmalı insan, nefsini temizleyecek, ruhunu yüceltecek, gönlünü hakiki aşka düşürecek bir yâr bulmalı insan.
Bulmalı bulmasına ancak sonunu getirmesini de bilmeli insan, kadrini bilmeyi, hizmetini etmeyi elden bırakmamalı.
Biz kez gönül yıktın ise, hele bir de Hakk dostunun gönlünü kırdın ise var git kendi yoluna, bildiğini okur; bildiğini söylersin. En azından günaha girmezsin.