Parça parça indirilen ayetler ve ilaveten Allah’ın Menşe-i kaynağı olarak tanımladigımız kur’an, tüm parçaları birleştirip bütünleştirmiştir.
Kur’an, ne x din, ne x tarikat, ne de x meşrep tanımadan hepsini içine almış, yine bu bütünleşme ile Mutlak ol’an varlığa dönüşü tatbikatıyla yaşama şeklini anlatmıştır..
Kur’an, kıssalarını tasvirler üzerinden anlatarak İ’nsan’ca yaşama sanatını harf harf işlemiştir.
İslamiyetin kaynağı olan Kur’an, evrensel bir İ’nsan’lığa çağrı kitabıdır.
Kur’an’ı Kerim insanı Rabb kimliğine davet eden bir davetiyedir. Orada buluşma yeri yazılmış, zam’an’ı açıkça bildirilmiştir. Hangi yoldan gelineceği dahi bir navigasyon misali gösterilmiştir.
Öyle ki, küçük Kur’an diye adlandırdığımız fatiha süresi nokta atışı yaparak insana yönelmesi ve dahi iz’leyerek takip etmesi gereken yolu tarif etmiştir.
Kur’an bizlere bir çok mesaj bırakmıştır. Öyle ki, daha doğmadan kur’an yeryüzüne işlenmiş indirilmiştir, dünyaya gelişinde yabancılık çekme diye gurbetten sılaya yolu tarif etmiştir.
Kur’an’da öyle bir mesaj vardır ki, insan için en can alıcı, can alırken ruh bağışlayıcıdır.
Allah c.c ayetinde 3 kere sûr’a üfürüleceğinden bahsetmiş, bir uyarı ile Kendi’ne yapılacak olan tarik’i yolculuğa işaret etmiştir.
Bu ayet Mürşid babacığımın anlattığı, 3’lü tarik olarak adlandırdığı, tasavvufta seyr-i sûlûk bilinen yolculuğun tamda merkezi olarak hissediyorum.
” Dıştan içe düşünceye varlığın işleyişi, bu işleyişin gönüle yerleşmesi içini dışını bir eylemesi, ve gönülden mirac-ı huzur’a tariki.
İlk sûr’a üflendiğinde her insan mezarından kalkıp neler olduğunu almaya çalışacak, bizi buradan kim kaldırdı diyecek.
Bu tasvir insanın yaratılmış olduğu, doğduğu süreç itibariyle beni kim yarattı sorusunun arayışının başlangıcıdır.
Bedenimiz toprak olması itibariyle mezarımızdır. Fakat kim’liğimizi bilmedigimizden ruh’a akış dolayısıyla ruhun akışı başlamamıştır.
Hemen akabinde İkinci sûr’a üfleniş diye tasvir edilen dünyanın altüst olması.
Bu tasvir insanın Rabb varlığında tan’ışık’lığı ile tüm dünyevi bildiklerinin, ona ögretilenlerin bir kandırmacadan ibaret olduğunu anlaması, hakikat arayışının başlangıcı ve fatiha süresinde bahsedilen Allah’ın dostlarının yoluna katılmasıyla dünyevi yani maddesel algıyı altüst etmesidir.
Çünkü fatihayı yaşamak dünyaya aldanmışlar için kabul edilecek bir hâl değildir. Dünyevi bağlarını yani tüm yakın çevreni kaybetmeyi kalbe kabul ettirir.
Kalp artık yüzünü kıbleye dönmekle kalmamış kendini kâbe hissetmektedir ki, Hakk’ın dergâhı kurulmuştur.
Allah’ın evinin bedeni olduğunun bilincinde ve şuurunda bir tarike başlamıştır.
Ve O’nun dergâhından bakanın Hakk, gören ve görülenin Hakk olduğunun idrakına varmıştır.
Bu hal nefsine Allah’ın rızasına uygun yaşamayı şart koşmaktadır ki asla ve katiyen bir zorlama değil son’uca ulaşmak için yaratılma sürecinin Hakk’ikat eyleyişidir.
Allah’ın varlığına son delil bizler için son peygamber Muhammed s.a.s olduğundan, son’uç İslamiyeti yaşayan için varılacak ilk ve son noktadır. Ve bu son nokta her şeyin başlangıcıdır. Tüm alem o noktanın içinde döner. Noktanın içinde uzaklık yaratan kudret, Kendi’ni noktanın içine sırlamıştır.
Üçüncü sûr’a üfleniş tasviri rûhaniyetin ten’e bağışlanmasıdır. Kur’an da üçüncü sûr’dan bahsederken hesap, kitap, nizam, cennet, cehennem, tüm olanlardan haberdar edileceğini bildirir. Bu aşamada artık Allah’ın kim’liği vücud bulmaya başlamıştır.
Abd eyledigi vücud içinden Allah’ın Kendi’ne şahitliği, Şahadet eyleyen üzerinden sır bilinenleri ifşaya başlar.
Kur’an’ı açılır, yani insanın hakikat kitabı okunmaya başlar.
Kısaca İslamiyet’i kuran, yaratılanın Yaradan’ı ile arasındaki perdeleri kaldırıp, Allah’a yakin eylemektedir.
Bilinçli, aklı-selim, her varlığı sevgi ve Aşk ile saran toplumlar inşa etmek gayesidir.