Ehl-i sünnet olan, geçmişte gelip giden büyük zatların itikad yolunu izlemelidir. Onların tuttuğu yol, nebilerin ve resullerin yoludur, velilerin ve sıddıkların yoludur.
İnsanoğlunun dünyaya gelişi Rabb’ ini bilmesi nedeniyledir. Her insanda, Allahu Teâla’ nın en az bir ismi mevcuttur. Kişi bu ismi ortaya çıkarmaktan, o isme varmaktan, onunla amel etmekten, kendi rabbini bilmekten sorumludur. İnsanlar bu işi kendi kendilerine yapamazlar. Kişinin önce kendisini tanıması gerekir ki Rabb’ ini bilsin. Bunun için de ciddi ve sistemli bir çalışma içerisine girmesi gereklidir. İşte bu ciddi ve sistemli çalışma ancak bir rehber, bir öğretmen, bir mürşit ile sürdürülebilir.
Mürşide bağlanmak, sorgusuz- sualsiz teslimiyet göstermek suretiyle gösterdiği yolda yürümek demektir. İnsan aklı cüz’ idir ve cüz’i akılla yeryüzünde Allah’ ın kudretini, mahlûkat üzerindeki tasarrufunu anlayamaz, kavrayamaz. Sürekli olarak neden, niçin diye yargılar durur. Ancak küllî olan Allah’ ın yüceler yücesi aklına bağlanırsa huzuru, uyanışı, ebedi saadeti yakalayabilir. Bunun için de daha önce bu yollardan geçen bir “bilen” e, tabi olmakla işi kolaylaşır.
Allah’ a yakınlık mertebesine ermiş ruhların insanların arasında bulunmaları insanlar için bir lütuftur. Eğer bir mürşide tabi olmuşsak bu Allah’ ın insana lütfudur. Zira kişi kiminle beraberse ondan olur. Bu kişi artık irfan yolcusudur. İrfan yolcusu gönlünden geçenden sorumludur, bilmelidir ki düşüncenin mutlaka sözle anlatılması gerekmez, mürşitler gönüllerden geçeni bilirler, zira her insandaki rabb diğer insandaki rabb ile harfsiz, sessiz, dilsiz konuşur. Mürşitler, Allah’ ın aynı anda birçok esmasının muhatabıdırlar. Allah’ın yeryüzündeki halifeleridir. Onlar Allah’ ın sıfatlarını, isimlerini insanlığa üzerlerinden sunduğu, akıttığı; ney misali içleri boşalmış kendilerinde kendilerine ait bir şey bırakmamış, tüm varlıklarını Allah’ a teslim etmiş kullardır. Hiçbir dünya sefası onları doğru yoldan çıkaramaz. Onların ne dünya ve ne de ahret için Allah’tan hiçbir istekleri dahi kalmamıştır.
Allah, bilinmeyi diledi. “ol ” emriyle yaratılış başladı. Yarattıklarında kendi güzelliğini seyretmeyi diledi, Âdem’ e isimleri öğretti. Allah’ a en güzel ayna Resûl -i Ekrem Efendimiz (sav)’ dir, kendisinden bütün sıfatlar, isimler ve fiiller zuhur etmiştir. Keza Hakk Erenleri mürşitler de kendilerine böyle ayna olacak gönüller ararlar. Su çukur yerlere akar, yukardan aşağıya doğru akar. Balta bir ormana girdiği vakit rüzgârla savrulan taze çimenlere dokunmaz, kalın gövdeli sert ağaçları seçer. Sunulan ilimden fayda görmek için hiç olmak, boş olmak, yokluğunu idrak etmek gerekir. Mürit mürşidine ayna olmak için ,” lâ” yı seçmeli yani yokluğu, ikiliği gidererek “lâ” dan “İllâ” ya varmak gerekir. ” İllâ” ya varıp ikiliği giderebilen deve olsa iğne deliğinden geçer.
MÜRŞİDE TABİ OLMAK
Yorum Yazınız