Arnavutluk’ta 1939 yılında İtalyan işgalinin ardından başlayan gergin ortam, 1941 yılında Hitler’in işgali ve Kosova, Çameriya ve Batı Makedonya’yı işgal etmesiyle yumuşadı. Bunun sebebi Osmanlı’dan ayrılmasından sonra tüm Arnavutların tek bir ülke içinde yaşama hayali idi. Bu sırada Enver Hoca önderliğinde bir grup üniversiteli öğrenci örgütleniyor ve Arnavutluk Komünist Partisi kuruluyordu. Bu parti esasen Yugoslav Komünist Partisi’nin güdümündeydi. Ancak Enver Hoca, 1984’e kadar Arnavutluk tarihinde bir dönem belirledi.
Alman işgali Arnavutlara kaybettikleri toprakları geri alma imkanı sağlamıştı. Kazanılan topraklarda bulunan Arnavutlar, Alman ve Bulgar güçlerle işbirliği yaparak önemli pozisyonlar elde etmişti. Bir kısmı ise Arnavut edebiyatına damga vurmuş meşhur Frasheri kardeşlerden Mithat ile birlikte, Balli Kombetar (Ulusal Cephe) gibi milliyetçi grupların içinde bulunup “Büyük Arnavutluk” projesini hedeflediler. Bu nedenle de Arnavutlar, Sırplar tarafından her zaman faşist işbirlikçi olarak bilindiler ve Rankoviç döneminde yoğun bir şekilde kovuşturmalara uğradılar.
Kosova ve Makedonya Arnavutluk’a bağlanmıştı ama bu iç savaş çıkaracak kadar büyük bir probleme dönüşmüştü. Orta ve Güney Arnavutluk’ta Kosova ve Makedonya’da hiçbir akrabalık bağı bulunmayan bir grup İtalyan ve Almanlara karşı bir gruba destek verirken, Arnavutluk’un kuzeyi ise Arnavutluk Komünist Partisi’ni Sırp yanlısı bilerek İtalyan ve Almanlara yaklaşmanın daha doğru olduğunu savunuyordu.
Yani İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında Arnavutluk kaynıyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonunda Arnavutluk 28000 gencini kaybetmişti. Binlerce insan evinden- ocağından, işinden gücünden olmuştu. Savaş öncesi zaten sıkıntıda olan Arnavutluk ekonomisi artık tamamen iflas etmişti. Arnavut halkı aç ve yokluk içindeydi. Fakat elbette ülkeleri için Nazilerle savaşan vatanseverler de vardı. Bunun neticesi olarak da 22 Mart 1946’da Enver Hoca önderliğindeki birlikler zafer şarkılarıyla Tiran’a girdi ve Hoca’nın iktidarı başladı.
Aslen Jirokastralı olan Enver Hoca, bir Bektaşi ailenin çocuğuydu. İlk ve orta öğrenimini tamamlayan Enver Hoca, yüksek öğrenimini tahsil etmek üzere gittiği İsveç’te okuduğu kitapların ve çalışmaların verdiği etkiyle dinden uzaklaştı.
Enver Hoca iktidarının ilk yıllarındaki yüksek medeniyet seviyesine çıkma hayali yüzünden Hoca’nın uyguladığı sert yönetime pek ses çıkaran yoktu. Monarşiye şekil olarak karşı bir kadro vardı. Fakat daha sonra görüleceği üzere, Enver Hoca en yakınından bile şüphe edecek karakterdeydi ve yakınlarını da zamanla bulundukları görevlerden uzaklaştırdı.
1946 yılında Arnavutluk’ta halk cumhuriyetinin yerini komünist diktatörlük almıştı. İki yıl sonra ise parti etkisiz bırakılarak tüm siyasi, askeri ve ekonomik güç Enver Hoca’nın ellerine bırakılmıştı.
İşte yine tek kişi Arnavutluk’a hükmediyordu. Arnavut halkı yine özgür değildi. Karşıt sesler hemen bastırılıyor, rejime karşı gelenler ya idam ediliyor ya da bir şekilde infaz ediliyordu. Hem monarşiye hem de feodal düzene karşı mücadele söylemiyle yola çıkan Enver Hoca, siyasal tercihleri nedeniyle her iki toplumsal yapının ürünü olarak kabul edilebilirdi.
Enver Hoca partinin başklanlığı haricinde devlet başkanı, başbakan, dışişleri bakanı ve ordu komutanlığı görevini de sürdürüyordu. Arnavutluk’taki tüm siyasal, askeri ve ekonomik adımlar Enver Hoca’nın uyguladığı Stalinist politikalar ve reformlar ile yeniden yapılandırılıyordu.
Enver Hoca dönemi o kadar uzun ki bunun hakkında yazılmış kitaplar da mevcuttur. İlgilenenlere Türk Silahlı Kuvvetleri Tiran Askeri Ateşesi ve Askeri İşbirliği ve Koordinasyon Kurul Başkanı görevini yerine getirmiş Dr. Ali Özkan’ın “Enver Hoca Döneminde Arnavutluk” eserini tavsiye ederim. Önümüzdeki hafta yine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Kaynak: Balkanlar El Kitabı 2. Cilt Yrd. Doç. Dr. Nurcan Özgür- Sosyalizm Döneminde Arnavutluk
a.g.e. Yrd. Doç. Dr. Nurcan Özgür- Krallık Döneminde Arnavutluk