İcat edilen, ortaya çıkarılan her şey başlangıçta bir düşüncenin ve bir hayalin ürünüdür. Önce düşünerek batıni anlamda yoğrulan ve sonra zahire dökülen metalaşan bir süreç var. Bu şekilde bir toplanma ve bir araya gelme ile oluşuyor evrendeki buluşlar…
Hakikatten beslenen düşünce dünyasındaki gerçeklikler zahiri ilimleri meydana getirmiştir. Zahiri ilimler aslında bir düşünce sisteminin bir araya getirilmesi ve kurumsallaşmasıdır. Araştırılmış gerçeklik asl olanın vuku bulması konusunda bir hakikat sunacaksa yani metadan arî bir evrene yol eyleyecekse insani gelişim sağlar.
Gündemde olan metaverse mevzusunu ise fakir katoliklerin orta çağda cennetten toprak satmasına benzetiyorum. Sanal gerçeklik oluşturulan bir evrende digital dönüşümün ileri düzeyli cihazlarla donatılmış platformunda bir gerçeklik oluşturma çabası… Bir nevi avatar meydana getirme süreci… Büyük bir yapım olarak adlandırılan avatar filmini izleyenler bilir. Metaverse belki en iyi örnek verilecek bir yapıt olabilir. Filmde insanlar kabinlerin içinde uyutularak avatar olarak yapılan sanal bedenlere giriyorlar ve avatarların oluşturduğu dünyada yaşıyorlar. Bu dünyada sınırlılıklar ortadan kalkıyor ve uyuyarak farklı bedene giren insan ömrünü bu şekilde koruyabiliyor. Ki bu bir noktada Kehf süresini de zihnimde çağrıştırıyor.
Aslında bu insana bulunduğu dünyanın ötesine geçebilme kabiliyetiyle donatılmış olduğunun bir mesajını veriyor. Bu izafiyet teorisiyle de aslında açıklanmıştı. Bu durumu fizikçi ve felsefeci canlar daha iyi açıklayacaklardır elbet…
İnsanın içindeki kabiliyet, sınırsızlık vaad ederken eğer insan bedeniyle sınırlanmayı kabul edip kendini somuta indirirse bu sınırsızlığa ulaşamıyor. Nedir bu sınırsızlık? Mekandan ve zamandan münezzeh ve maddeden ari olma hali. Maddeden soyutlanma maddenin ötesine geçiş… Bu durumu astral seyahatlerle uğraşanlar uyku halinde ruhu bedenden bağımsızlaştırarak gezintiye çıkarmış ve mekanlar arası geçişi deneyimlemeye çalışmışlardır. Hatta zamanlararası bile…
Hakikatte Ân gerçekliği diyoruz ya aslında zaman ve mekan, madde içinde oluşa gelmiş mevhumlardır. Ân hakikati’nde zaman farklılıkları yok, mekanlar bir ve bütün, hepsi birbiriyle görülmez bir bağ ile bağlantılı.. Öyleyse ân hakikati’nde vâr olmuş bir can sonsuzlukta olabilir. Bu evrene de madde ötesi evren diyebiliriz. Her şey mümkün, kaynaklar sınırsız ve sonsuz. Şunu da diyebiliriz: metaverse, sanal evreni meydana getirme girişimi aslında insanın sınırsızlığa ve sonsuz olana iştiyakının dışa vurumudur.
Sonsuz ve her şeyin mümkün olduğu, sınırlılıkların olmadığı evrende hissedilen şey Özgürlük… Öz’ün meydana çıkışı… Öz’den işleme… Öyleyse insan içindeki cevheri, öz’ü, Rabb-ül Has’ı kafesinden çıkardığında sonsuzluğa kanat açmış oluyor. Öyleyse asıl gerçeklik, hakikat insanın içinde… Ikisi arasındaki nüans bu noktada açığa çıkıyor: birinde hakikatin sonsuzluğuna külli olana bağlanarak ve külli olandan beslenerek kanatlanmak, burada gerçek sonsuzluğu yaşıyorsunuz, hakiki hür’lüğü yaşıyorsunuz. Lakin metaverse denilen evrende dahi metasal yapılar görüp yine metalar dünyasında özgürlük arayışına çıkıyorsunuz. Bu bir similasyondur. Similasyon gerçeği ifade etmez, gerçeğin kendisi değildir. Yapay olandır. Ancak bu similasyon kullanıcıları batına, batini ilme de yönlendirebilir ya da aksine görülenin aldatmacasında hakikatten de uzaklaştırabilir.
Şu anki bir değişim ve dönüşüm hareketi meta dünyasından yeni bir meta dünyasına geçiş odaklı bir yaklaşım varki merkeze yine maddeyi koyuyor. Her ne kadar sanal olsa da… Halbuki bu iletişimin soyutluğundaki ana merkezine asl olan soyutu koyar isek o zaman iletişim bağı hakikatinden güç bularak beslenip kuvvetlenecektir. Insanoğlunun metalar arası geçişi çağımızı farklı bir evrime ilerletmekte yalnız bu evrim bir arayışın ve sonsuz olana iştiyakı simgelediği için batına evrilmesi halinde ki bu kendi’ni keşfetmedir işte bu insanlığı üst kademelere taşımasına vesile olacaktır.