Terörist devlet İsrail Müslümanların hassasiyetlerinin yoğun olduğu günlerde sivil halka, Müslümanların kutsal benimsediği mekânlara saldırarak kan dökmeyi alışkanlık haline getirmişti. Rütin şaşmadı ve ramazanın son günlerinde Mescid-i Aksa’ya düzenlenen saldırı neticesinde yine kan döküldü ve pek çok cana kıyıldı.
İslâm tarihinden bildiğimiz gibi İsrailoğulları son peygamberin kendi sözümona seçilmiş kavimlerinden gelmesini bekliyorlardı. Hz. Muhammed (sav) efendimiz dünyaya geldiği andan itibaren sürekli olarak İsrailoğullarından korunması konusunda İsevî rahip Bahira ve gerçek inançlı kişiler tarafından uyarılarda bulunulmuştur. Efendimiz (sav) bilindiği gibi öldürülmek, ortadan kaldırılmak istenmiştir. Ancak bu girişimler Allah’ın inâyetiyle başarılı olmamıştır.
İnsanlık tarihi kuşaklar boyunca bir devamlılık arzederek süregelmiştir. Hiç bir köklü değişiklikte hafıza sıfırlanamamıştır.
Efendimiz (sav) Islâm’ı tebliğ etmeye başladıktan sonra da eskiden gelen inançları, geleneği birdenbire değiştirememiştir. Tamamını değiştirmeyi gerekli de görmemiştir. İslâm’a uyan âdetler devam ettirilmiş, uymayanlar terkedilmiş, bazıları da ıslah edilmiştir.
İnsanlık tarihinin her döneminde var olmuş mistik ve metafizik yaklaşımlar Allah’ın razı olmayacağı işlerde kullanılmıştır. Ne yazık ki bu şeytânî inançlar tevhid inancını hakkaniyetle alt edemeyeceklerini bildikleri için “sağdan, soldan, arkadan ve önden” insanlara yanaşmakta, binbir sûrete bürünerek arzularını yaptırmakta ve kendine hizmet ettirmeyi başarmaktadır. Zira insanın dünyaya düşkünlüğü, dünya malını terk edemeyişi insanlığı felâketine sürükleyen başlıca etkendir.
Hak ile bâtılın mücadelesi devam etmektedir.
Mistisizmin çeşitli yöntemleri her zaman devlet yönetimleri tarafından kullanılmış esasında. Padişahlar sefer dönemlerine sarayın müeccimbaşılarına yıldızların hareketlerini gözlemlenerek karar vermişlerdir. Ama bunu insanlığın zararına kullanmamışlardır. Modern dönemde ise bu tür mistik yöntemlerin “bâtıl inanç” yaklaşımıyla terkettirildiğine şahit olduk. Şeytânî akıl her türlü yöntemi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanırken ve “Allah’ın doğru yolunun üzerinde otururken” hâlâ daha ağzımıza çalınan bir parmak balın tadının sarhoşluğuyla uyuşmamak gerekiyor. Bu mücadeleyi ciddiye almak, rehâveti üzerimizden atmak ve sırat-ı müstakim üzerine olmayı ahlâk edinmek gerekiyor.