Cumhuriyet devri tasavvuf tarihimizin en elim olayı sanıyorum ki Menemen vakasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve izni ile ülkede bir muhalefet partisi olsun diye kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası halkın beklenmeyen teveccühünü kazanınca 17.11.1930 tarihinde kapattırıldı. Bu hadiseden bir ay sonra (23.12.1930) Menemen İlçesi Belediye Meydanı’nda Derviş Mehmet beş meczup arkadaşı sabah namazı akabinde (namaza gelmişler miydi bilemiyorum) yeşil bayrak açarak şeriat ilan etti. Bir dönemin insanları için yeşil bayrak eşittir şeriat demekti. Bu korkuda olanlar sanıyorum hâlâ mevcut.
Şeriat ilan ettik zanneden bu çete malumunuz Subay Kubilay’ı ve iki bekçiyi şehit ettiler. Yapılan müdahale ile hemen söndürülen bir ateş gibi olay büyümeden önlendi. Ancak orada büyümeyen ateş bütün ülkeyi bir başka yönden hemen sardı. Bu günden o güne bakınca olayın bir tezgâh mahsulü olduğu ap açıktır. Hedef tarikat çevreleri ve dindar insanlardır. Bu ülkede artık başka bir boru ötüyor sesinizi kesin notası verilmiştir. Tabiki birkaç fatura kesilmesi gereken kişi de lazımdı. Elde en müstesna isimlerden Nakşibendi-Halidi Şeyhi Erbilli Esad Efendi, oğlu ve kıyıda köşede kalmış, bu olay ile alakası olmayan zavallı insanlar idam edilmiş, birçoğu uzun süre hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
Esad Erbili Hazretleri kimdir diye merak edenler hakkında detaylı birçok bilgi bulabilirler. Ancak neden bir Nakşibendi şeyhi (ki kendisi 12 tarikattan icazetli imiş) kurban seçilmiş ve ülkede Nakşibendiliğe savaş açılmıştır? Bu gün bırakın birçok çevreyi, tarikat çevrelerinde bile Nakşibendilik-Halidilik-Müceddidilik birbirinden farklı yollar olarak zannedilmekte. İrfansız tarikat olarak görülmekte ve dolayısı ile piran incitilmektedir. 12 büyük yoldan biri olan Nakşibendiliğin iki aziz şubesi olan Müceddidilik ve Halidilik her tarikatta olduğu gibi yanlış ve ehil olmayan temsilciler tarafından zaman zaman temsil edilmiş olabilir. Bu fatura bütün bir yapıya izafe edilemez.
Erbilli Esad Efendi’den sonra yolu Mahmud Sami Ramazanoğlu ile devam etmiştir. Kendisi şeyhi gibi Erenköy’de ikamet ettiği için bu kol zamanla Erenköy Cemaati ismini almıştır. Müntesipleri ekseri varlıklı insanlar olarak sanılır. Şöyle düzeltmeliyiz: Varlıklı müntesiplerinin sayısı da fazladır. Mahmud Sami Ramazanoğlu vefat ettikten cemaat; toplumda bu gün artık Hüdai Vakfı olarak bilinen bilinen Osman Nuri Topbaş’a bağlı cemaat, Kayseri-Yahyalı cemaati ve Hikmet Efendi’ye bağlı üç farklı kola ayrılmıştır.
Aslında burada asıl mevzuyu şuraya getirmek istiyorum: O tarihte şeriat ilan eden, mehdiyim diye ortaya çıkan toplumun genelini temsil etmeyen meczuplar din adına idam edildi, dindar insanlara bu meczuplar üzerinden kurulan tertipler sayesinde uzun zaman baskı ve zulüm yapıldı. Peki; bu gün her köşede mehdi, kutup, gavs, şeyh, hoca efendi türevinde yüzlerce binlerce sapmış-sapıtmış-saptırılmış insanlar ve güruhları var ve bunlara hiçbir cezai müeyyide uygulanmamasının sebebini bilen var ise bizimle de paylaşmasını rica ediyorum. Menemen hadisesi adeta menemene dönüşmüş durumda.
Yani dönemin en önemli alimine, meclis-i meşayihlik yapmış şeyhine bu zulmü reva görenler acaba bu gün ki bu toplumu görseler ne yapacaklardı? Veya bu günkü toplumun bu hâle gelmesinin müsebbipleri yine kendileri mi?
Aslında görülüyor ki kafa yorulacak o kadar meselemiz var ki bizim? İşin ucunun nereden tutulacağı belli değil. Çünkü o ip yumağı o kadar dolaşmış ki çözebilene aşk olsun!…