Yıllardır müslüman coğrafyasında bitmek bilmeyen bir zulüm var.
Müslümanlar katlediliyor, soykırıma uğruyor, çocuklar, kadınlar zalimce öldürülüyor.
Atılan bombalar, kimyasal saldırılarla insanlık yok ediliyor.
Sürekli Müslüman coğrafyanın içi karıştırılıyor ve iç karışıklıklarla kaos oluşturuluyor.
Terör örgütleri oluşturuluyor, finanse ediliyor.
Her yerde Müslümanların yardım çığlıkları yükseliyor.
Hiçbir Müslüman ülkede bu çığlığa cevap vermiyor.
Yine gözler Batı’ya dönüyor.
Batı’dan medet umuluyor.
Bunca zulmün baş failinden medet beklemek ne büyük bir hüsran.
Batı da bu seslere kulağını tıkamakla kalmıyor, zulmün dozajını her geçen gün arttırdıkça arttırıyor.
Tek istedikleri Müslümanlar yok olsun ve üzerinde yaşadıkları coğrafyanın kaynakları ise onların olsun.
Böyle bir şeyin farkında olmamıza rağmen hala daha Batı’yı göreve çağırıyor olmamız daha da büyük bir trajedi.
Ey Müslüman coğrafyası otur da bir düşün, sen ne yapıyorsun?
Kendi hastalığına derman yine senden gelecek, Batı’dan değil!
Bir birlik oluşturuyor musun?
Kardeşliği yaymak adına yaptırımlarla güçlü bir nüfuz edici yapı oluşturuyor musun?
Dininin sana emrettiğini yapıp aklediyor musun?
Düşünelim bir kere… Çok hastayız.. Her yerimizde yaralar çıkmış..
Doktora gitmemiz gerekiyor. Tercih edeceğimiz doktor bizim dilimizi anlayacak bir doktor mu yoksa bize yabancı, yapımızı hiç tanımayan bir doktor mu olur?
Tabiki bize derman olacak dilimizi anlayan doktor olacaktır.
Doktoru bulduk, çözümü bize sundu, sonra? Biz bu çözümü kendimize uygularsak o zaman dermanı buluruz.
Müslüman alemi olarak her şey elimizde mevcut!
Doktorumuz Hakk, Hakk din, Peygamber ve Kur’an.. An’da bu hakikati diri diri akıtan Varlık..
Biz bunu bulmuşuz elhamdülillah.. Hadi o zaman ne duruyoruz? Bir arada Hakk’ın bize sunduğu reçeteyi uygulasak ya!
Kardeşliğimizi pekiştirip, birbirimize sahip çıksak ya!
Birlik içinde bir yapı oluşturup akletsek ya!
Zulme karşı boyun eğmeyip dirensek ya!
Ne yazık ki gözler kapalı bir şekilde biz yine celladımızdan derman isteyince, olan her geçen gün bir uzvumuzu daha kaybetmek oluyor.
Oturup, elimizi başımıza koyup bir kere düşünmüyoruz.
Biz ne kadar İslami değerleri insani değerlerimiz arasına koyduk?
Koyabildik mi? İslami değerler ile yaşamımızı idame ettiriyor muyuz?
Kastettiğim beş vakit namaz, oruç, hac, kurban kesmek değil ya da bunları hangi şekli kaidelerle yapıldığı değil!
Ya Türkler olarak bizler! Türk’ün, atalarımızın İslami anlayışı çerçevesinde şuan hareket ediyor muyuz?
Yoksa yaşadığımız Emevi İslam anlayışı mı? Ki onun da uzaktan yakından İslam ile ilgisi yok.
Her yere ibadethaneler yaparak inancımızı ve imanımızı mı kuvvetlendiriyoruz yoksa şekli kaidelerle kendi perdelerimizi kalınlaştırıp daha çok kayboluyor muyuz?
Kürsülere çıkıp ya da medyada açıklama yapmakla bitiyor ve çözülüyor olsa sorunlar şimdiye kadar çoktan çözülmez miydi?
İşimiz gücümüz laf olmuş, lafla peynir gemisini yürütmeye koyuluyoruz.
Çıkışlar yapmak ve doğruları söylemek de bir erdem ama eğer o erdem aksiyona dönmüyor ve hala sorunlar devam ediyorsa hiçbir işe yaramaz.
Önce kendimizde Türk-İslam anlayışını yerleştirmemiz gerekiyor. Arap-İslam geleneklerinden ve taassubundan çıkıp gelişime ve dönüşüme Peygamber Efendimizin hakikatiyle açık olarak daima hareket halinde olmamız gerekiyor.
Müslüman dünyasına İslami değerleri hatırlatmamız ve bir model olmamız gerekiyor.
Her yere ibadethane dikmekle bu olmuyor maalesef. Hakk bunu kabul etmez.
Müslüman kardeşin aç yatıp, katledilirken biz gösterişli ibadethaneler yapalım. Hakk bize bunu mu emrediyor! Kur’an’da bu mu yazıyor?
Onların zulmünü dile getirmekten öteye gedip bunun önüne geçemiyorsak yaptığımız bir hiçtir, hem de koca bir hiç!
Ey Müslüman dünyası kendimize gelelim kendimize!
İslam’ı hal edinelim ve kardeşliğimizi, birliğimizi pekiştirelim, sevgiyi ,cemali ve muhabbeti, çok çalışmayı, hizmeti mihman eyleyelim.
Bu zulmü hep birlikte durduralım.
Medet tek dişi canavar olan Batı’da değil, medet sende, sendeki Sen’de!
Uyan artık, uyan farket diril ve harekete geç!