Kültürel ve ekonomik boyutlarıyla, hayatı yaşanır kılmak için, insanın gönül dünyasıyla birlikte akıl dünyasının da zenginleştirilmesi gerekir. Öğrenmesini öğrenmek için insanın aklı hem başında hem de gönlünde olmalıdır. Öğrenmesini öğrenenler için sohbetin yeri, yaşı ve zamanı yoktur. Sohbette öğretirken öğrenilir, öğrenirken öğretilir.İnsanlar kitaplardan daha çok sohbetlerden öğrenirler.
Sohbetin özü, bilgiyi bilgeliğe, bilgeliği bilgiye dönüştürmek için, karşılıklı iletişim ve etkileşim içinde öğrenmesini öğrenmektir. Sohbet halkalarına katılanlar hem öğreten, hem de öğrenen olurlar. Onlar öğretirken öğrenirler, öğrenirken öğretirler. Sohbetlerde konuşanların bilgileriyle birlikte davranışları da dinleyenlere aktarılır. Sohbetlerle ortak akıl ve ortak değerler, yeni boyutlar kazanarak zenginleşirler.
Sohbetlerde katılımcılar dinlemesini öğrendikleri gibi, konuşmasını da öğrenirler. Sohbetlerle herkesin bilgisi ortaya dökülür, katılanlar yüzlerce yıl yaşamış gibi, birikim sahibi olurlar. Katılımcılar, kırk saat dinlemeden bir saat konuşulmayacağını bilirler. Onlar dinlemekten yorulmadıkları gibi, konuşmaktan da yorulmazlar. Sohbetin gücü ve etkisi, ümitsizlik ve karamsarlık bulutlarını dağıtmasından kaynaklanır.
Sohbet denilince akla hemen Yahya Kemal gelir. Onun sohbet halkasında, Ahmet Hamdi Tanpınar, Prof. Dr. Mustafa İnan, Prof. Dr. Vehbi Eralp, Prof. Dr. Cahit Tanyol, Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken ve Prof. Dr. Mustafa Şekip Tunç gibi, Cumhuriyet döneminin önde gelen aydınları yer almıştır. Onlar Türklerin Anadolu’daki bin yıllık tarihlerini Yahya Kemal’den dinlemişler, bin yıl yaşamışcasına bilgelik kazanmışlardır.
Öğrenmesini öğrenme yolunda, sohbetler güneş gibidirler, herkese ışık saçarlar, yağmur gibidirler, dinleyenlere canlılık kazandırırlar.
Sohbette konuşan, dinleyenin okunan kitabı, yazılan defteri ve yazan kalemi olur.
Öğrenen ile öğreten sohbette özdeşleşir.