2020 yılı başından itibaren Çin’de alarm veren (ki bana göre daha önce tarihlerde ortaya çıkan bir olgu) koronavirüs dalgası bütün dünyayı vurdu. Önlem alan ülkelerde salgın hafif seyrederken önlem almayan ülkelerde ise tam bir felakete dönüşüyor.
Ülkemiz daha salgının Çin’de başladığı andan itibaren gerekli önlemleri almaya başladı ve şu ana kadar oldukça başarılı bir yöntemle ilerliyor. Ancak şu ana kadar 1518 kişi bu virüs yüzünden hayatını kaybetti. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Vaka sayımız fazla olsa da iyileşme sürecinde olan insanlarımızın sayıları oldukça artmakta. Cenab-ı Hakk, eş-Şafii ismi şerifiyle tecelli ederek onlara şifa versin. Aynı zamanda kendilerinden ve ailelerinden de feragat ederek bu virüs ile yapılan savaşta en ön safta bulunan değerli sağlık çalışanlarımıza da ayrıca bir teşekkür etmek gerekiyor. Ölüm pahasına bu savaştan yılmadılar, yılmazlar da.
Türkiye şu ana kadar birçok ülkeye yardım götürürken Avrupa’nın medeni (?) devletleri birbirlerinin tıbbi malzemelerine el koymaya başladı. Dolayısıyla herkesin içinde yaşayan şeyler bir anda ortaya çıkmaya başladı. Özel olarak Balkan Ülkelerine yapılan yardımın ardından gerek sosyal medyada gerekse internet gazetelerinde paylaşılan teşekkür videolarını izlerken bir hayli duygulandım. Zira “Türk bekleyen değil; beklenendir.” Bizler Müslümanlığın bizlere bahşettiği paylaşma duygusuyla hareket ediyoruz. Yapılan yardımlar hakkında kimseye caka satmıyoruz. Çünkü “Sağ elin verdiğini sol el görmemeli.”. Bunun yanında bir de Yunanistan gibi bir vaziyet var. Diyorlar ki “Osmanlı topraklarında bir tek biz Türkiye’den yardım talep etmedik.” Etmek zorunda da değilsin. Bu durum bir acizliğin sonucu da değil. Unutulmamalıdır ki komşu komşunun külüne muhtaçtır.
Balkanlardaki virüs salgını ile alakalı verilere bakacak olursak; listenin başında Sırbistan yer almakta. Toplam vaka sayısının 5 bine yaklaştığı ülkede şu ana kadar henüz kurtarılan olmadı ve 99 kişi hayatını kaybetti. Hemen arkasından gelen Hırvatistan’da ise şu an toplam 1741 vaka tespit edildi. Toplam 473 kişi bu vakadan kurtulurken 33 kişi de hayatını kaybetti. Hırvatistan’dan sonra Slovenya gelmekte. Şu ana kadar 1248 tespit edilen vakalarda 61 kişi hayatını kaybederken 165 kişi ise sağlığına kavuştu. Hemen ardından ise Bosna-Hersek gelmekte. Toplam tespit edilen 1110 vakadan 41 kişi hayatını kaybetti ve 253 kişi kurtarıldı. Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde ise vaka sayısı 974. Burada 45 kişi virüs nedeniyle hayatını kaybederken 98 kişi ise sağlığına kavuştu. Bulgaristan’da ise şu ana kadar tespit edilen vaka sayısı 747. Burada ise 36 kişi hayatını kaybederken 105 kişi ise iyileşti. Balkanlarda sıkı tedbirlerin uygulandığı Arnavutluk’ta şu ana kadar 494 vaka tespit edildi. 25 kişi virüs sebebiyle hayatını kaybederken 251 kişi de sağlığına yeniden kavuştu. Kosova’da görülen 387 vakada şu zamana kadar 8 kişi hayatını kaybetmişken 66 kişi ise sağlığına kavuştu. Avrupa’da virüsün en son görüldüğü ülke olan Karadağ’da ise şu zamana kadar 288 kişi virüse yakalandı. 4 kişi hayatını kaybetti ve 55 kişi ise sağlığına tekrar kavuştu.
Gelelim Yunanistan’a. Toplam 2192 tespit edilen vakadan 102 kişi hayatını kaybetmişken 269 kişi ise sağlığına kavuştu. Özellikle Yunanistan için ayrı bir yer açmak istedim. Vaka sayısı genel olarak iyi durumda ve kendi kendilerine de yetecekmiş gibi görünüyorlar. Bu bir başarı olsa da kendileri sürekli olarak Türkiye ile bir yarış içerisinde ve çirkin iddialarla bizleri karalama derdinde. Varsın bizden yardım almasın. Biz ülke olarak yardım isteyip de hiçbir ülkeyi veya kişiyi eli boş göndermedik, göndermeyiz de. Bununla da övünecek değiliz. Bizden yardım istedi diye karşımızdakini ne ezeriz ne de aciz gözüyle bakarız. Yunun siyasetçilerin derhal bu kirli düşüncelerini bırakmaları gerekiyor.
Temennimiz ise bu tehdidin tüm dünyadan en kısa sürede kaybolmasıdır. Ancak ne yazık ki öyle görünmüyor. Bulunması muhtemel olan bir aşı için bile Eylül veya Ekim ayları gösteriliyor. Bu zaman zarfı içinde ülkeler kendilerine göre uyguladıkları yasakları yavaş yavaş hafifletmeye başladı. Biz ülke olarak daha bu kotaya giremedik ama o tarihler de yakındır. Yeter ki biraz daha sabredelim. Zaruri olmadıkça dışarı çıkmayalım ve dışarı çıksak da güvenliğimiz için talimatlar neyse ona uyalım. Sağlıklı yarınlar için Evde Kal Türkiye’m. Kalın sağlıcakla.