Gök gürültüyle kükrüyor. Şimşekler çakıyor. Kıyım kıyım yağmur yağmaya başlıyor. Ardı arkası kesilmiyor.
Büyük bir dergâh!
Küçük bir çocuk camdan dışarısını, yağan yağmura bakıyor. O çocuk uykuya yatıyor. Alem-i manada kendisini bir çölde görüyor. Günlerce susuz kalmış. Yanıyor. Yana yana çölde delicesine su arıyor. Bir kuyunun önüne geliyor. Çölde kuyu bulduğuna şaşırıyor. Ve içine bakıyor. Kuyu su ile dolu. Su içmek istiyor.
Tam içecekken bir el zuhur ediyor ve suyu elinden alıp toprağa döküyor.
“Sen bereketin suyunun taşıyıcısısın.” buyuruyor o elin sahibi… Çok kalın bir ses…
Sonra o mübarek zât; “Allah, Allah, Allah” diyerek, “Rabbim sen yücesin. Rabbim sen ulusun, Rabbim ben hiçim, Rabbim ben yokum.” buyuruyor.
Sonra da; “Allah büyüktür ve O’ndan başka ilah yoktur.” buyuruyor ve çocuğa bu zikir ile sırasıyla yedi esmayı telkin ediyor. Ve sonra göz yaşı döküyor. Elleriyle çocuğun ellerini sarıyor. Karşılıklı duruyorlar. Çocuk diz çöküyor. Zât’ın etrafında bir ışık zuhur ediyor. Gittikçe şiddetleniyor. Yüzü ışıktan görünmüyor. Çocuk cemâli görüyor ve ayaklarına kapanıyor. Ağlıyor. O kadar ki kendinden geçiyor. O zât avucunu çocuğun yüzüne götürüyor ve o avucun kokusuyla çocuk kendine geliyor. Çocuk yukarıya bakıyor. Hiç gözlerini ayırmıyor. Ve ağlıyor. O mübarek zât yüzünü yukarıya kaldırıyor ve;
“O’nu yukarılarda arama, O senin içinde.” buyuruyor. “Sen gözlerin açık doğmuşsun.” buyuruyor ve gözyaşı döküyor. O mübarek zat Hz. Ali Efendimiz keremallahu veche… Şah- ı velayet’in akan mübarek gözyaşı çocuğun gözünün içine düşüyor. Çocuğun bütün azâları titriyor. Ve bütün vücudu o gözyaşı ile yıkanıyor. Mübarek buyuruyor, fakat bu lisan ile değil. Gönülden gönüle bir muhabbet…
“Senin gözünün yedi kat perdesini açtık. Şimdi sus ve hiç konuşma… Sessizce büyü… Sen her şeyin hikmetini bilecek fakat susacaksın. Tâ ki beşer yaşını doldurana kadar… Sonra görüp konuşacaksın. Benim gözümle göreceksin ve her şeyin gizli bilgisini bileceksin.
Uykudan uyanan çocuk artık çocuk değil…
O çocuk Köprülü Derbent Şeyh İsmail Baba Hazretleri… Cüssesi küçük fakat ilmi büyük! Kendisine gelen ziyaretçileri önceden ilim ile haber alırdı. Onun gözü yedi kat derinden bakardı. O kendisine söylenenlerin ardındakini görürdü. O pek konuşmazdı. Fakat konuştuğunda gözlerinin etrafından kan akardı. O gözüyle sülûk ettirirdi. Sadece onun gözlerine bakmak için ziyaretine gelenler olurdu. Yakıcı nazarları vardı. Celallendiği vakit muhibanı korumak için gözden kaybolurdu. Çünkü celallendiği vakit nazar ettiği kişi hasta olurdu. O kişiyi onun duasından başka hiç bir şey iyileştirmezdi. Yalan söyleyenden hiç hoşlanmazdı. Yalan söyleyenlerin gönlüne bir ateş düşürürdü nazarıyla… O hiç kendini önemsemezdi. Sert yerde yatar, az aş alır, suyu daima çok az içerdi. Zikri hiç bırakmaz, çok çalışır her işe kendi de katılırdı. Muhiban onu çalışırken gördüğünde üzülür, elinden işi almaya çalışır fakat kendisi buna asla izin vermezdi.0 “Ben de bir beşerim”, derdi. Bir şeyi öğretmek istediğinde kendi de yapar, yaptığından neşe duyardı. Çocukları çok severdi ve onlarla çok konuşurdu. Zikir meclisinde bir keresinde namazda sırtına binmeyi isteyen küçük bir çocuğa hiç ses çıkarmadı. Namazdan sonra çocuğa kızmak isteyen bir kişiye çok kızdı. “Bırakın çocukları aramızda dolaşsınlar, öyle öğrenecekler”, derdi.
İsmail Baba gözlerindeki yaşları ağlaya ağlaya akıtmış bitirmiş ve gözleri ağlamaktan hep kızarıktı. O telkin ettiği esma ile mana da hızlıca yürüyen dervişleri için hep ağlardı. Onun gözü eşyanın hakikatini gören ve her şeyin yedi kat suretini gören bir göz idi. Cenab- ı Hakk kendisine ilim bahşetmiş ve madde zenginliği vermişti. O bereketin rızkın sahibinin daima emrindeydi. Her şeyi paylaştırırdı, kendisine geleni hemen dağıtırdı. Zikir meclisinde gelen feyzi hemen mecliste bulunanlara akıtır ve ilmi dağıtırdı. Bir kul olarak hiç gördüğü kendisini daima yok sayar ve çoğu vakit rücunun hasretini çekerdi. O daima dağıtır ve daima paylaşırdı. İlmini de dağıtmayı ister fakat maddeye düşen evlatlarına çok kızardı. “Bir kez Allah deyin ama içten deyin”, buyururdu. O “Allah” deyince gözlerinin kızarıklığından gözleri hep yanardı. O son nefesine kadar hep “Allah” dedi.HŞY