Sorarlar;
İnsan nasıl dirilir? diye…
Deriz ki; insan zaten diri’dir, yalnızca uykuda’dırlar, bir dirilten mutlaka bulunur.
Bulmak için önce yön bulunur, sonra teslim olunur, teslim olunca ışıklar zuhur olunur.
Tam teslimiyetle uzaktan iki ışık belirir, yanıp söner, sonra birden önüne gelir.
Biri yeşil, diğeri kırmızı…
Yeşil, dile gelir;
“Ben dirilişim!”
Kırmızı dile gelir;
“Ben olmadan asla”
Yeşil sorar;
“Sen kimsin?”
Kırmızı cevap verir;
“Ben senim”
Yeşil yanıp söner;
“Benim kadar güzel yanabilir misin”
Kırmızı cevap verir;
“Benden geçmesen, yanamazsın”
Yeşil sorar;
“Niyetin nedir?”
Kırmızı cevap verir;
“Aşk!”
Yeşil sorar;
“Arzun nedir?”
Kırmızı cevap verir;
“Aşk!”
Yeşil sorar;
“Arzun nedir?”
Kırmızı cevap verir;
“Sen”
Sen, der demez kırmızı yeşile döner ve yeşil ile bir olur.
Yeşilden birden bir şekil meydana gelir, bir yüzük belirir, can’ın parmağına takar iki el ve can’a yüzük takılırken dost söyler;
“Sen hep O, dedin, hep O Sen, dedin, her türlü ateşten isteğini kırmızıdan geçirdin, kırmızı ile her maddeni yaktın, zerre zerre yandın, parça parça döküldün. Ta ki kırmızı sen de sadece bir öz bıraktı.
Yeşilden bir inci!
Yeşilden sonra her yer beyaz, bir ışık şöleni… Kırmızı, yeşil, beyaz, sarı… Bu renklerin bilemediğimiz her çeşit tonu… O kadar çok ki, dünyada gördüğümüz renklerden çok farklı…
İşte uyanış bu!
Kırmızı ben’lik, yeşil Sen’lik!
Kırmızıdan geçersin, yeşile girersin. Bütün renklerle bütünleşirsin.HŞY