İnsanoğlu en iyiye, doğruya evrilmek için ehlileşmeli ve bu ehlileşme de tüm dikenlerinden arinarak kendiliksizleşmelidir. Bir kılıç ustasının dergahına bir gün bir mürid gelir ve der ki, ” Bana da kılıç ustası olmayı öğret”. Mürşidi, “tabi” der. 7 yıl halının kenarını takip ederek yürüyeceksin. Ayağının bir yani halıda diğer yani dışında olacak. Mürid bunu yapar. 7 yıl sonunda tekrar mürşidine gider. Mürşidi bu defa, “7 yıl odun toplayıp kırıp dergaha taşıyacaksın” der. Mürid onu da yapar. Sonra mürşidi, 7 yıl kuyudan su çekeceksin deyince mürid isyan eder: “Bu işlerin kılıç ustalığı ile ne ilgisi var” diye sorar. Mürşidi alır heybesini çıkar dergahtan dışarı, mürid de peşinden… Dağları tırmanır, iki dağın zirveleri arasındaki boşluktan atlayarak geçer. Mürid de soluk soluğa peşindedir. En sonunda mürşidi der ki: “Bak gördün mü soluk soluğa kaldın! Kılıç öğrenmek kolaydır. Ancak bir kılıç ustası olmak, sabır, güç, denge, dikkat, atiklik, ister. Sana tebliğ ettiğim tüm eğitimler bunun içindi.” Demek ki usta olmak için önce sabır, dikkat, güç, çeviklik, atiklik, algıda seçicilik, denge, idraki genişlik gerekiyormuş.
Gelelim hissemize… Mürşidin dergahındaki eğitimi kılıcın ustaca kullanmasından evvel kılıcı alabilecek yetiye kavuşacak ve o kılıcı savururken Hz. Ali misali Hak için, adalet ve hakikat için savuracak idrak ve bilince ulaşmak içindi. Nitekim mürid öncelikle nefsine kılıç çekmelidir. Nefsini ehlileştirerek arınmalıdır fazlalıklarından… Hafifleyerek ama güçlenerek…
7 yıl; 7 nefs mertebesi, 7 yıl tamamlaninca bir 7 yıl daha pekiştirmek için… Sonra bir 7 yıl daha… Daim bir dönüş… Daim bir devran, gidip gelinen ve bitmeyen daima yürüyüşte mürit… Devran içinde hatmedilen mertebeler her daim yeniden ve yeniden… Hani uluceler derler ya zemin kaygandır. Mertebesi yüksek olana ise kayganlık daha fazladır diye… 7 mertebenin her daim bir deveranında mürşit elini yani sana kalkan olacak eli bıraktığın an, mertebenin en aşağısına düşmen an meselesidir. Daim acziyetini hatırlatan ve kendi devranındaki seyrinde besleneceğin kaynak hakikat olmazsa nefsinin kandırmacası halinde kayıp düşersin ki oradan kalkmak artık zordur. Çünkü kaldıracak eli itip yerine nefs elini tutmuşsundur ki artık sen sinek misali “idrarın içinde yüzer ama bu deryaların krali benim” dersin. Nefsin seslenir, sen Hakk nida etti sanırsın.
O yüzdendir ki 7 yıl bir halı üstünde döner, 7 yıl odun taşır erdemlerini pekiştirir, bir 7 yıl daha kuyudan su çeker kendi idrak uyanıklığını daima genişletirsin. Daima Hakk’ın sonsuz aleminden demlenir ve her dönüşte sana sunulanın şükrünün acziyetinde daha da hiçleşirsin. Ve o 7 yıllar hiç bitmez… Ta ki nefesi teslim ettiğin an’a kadar… Yoksa bir anlık gaflete bakar.
İşte onca eğitim alan ama mürşidinin bu alemden göç edeceğini duyup kapı eşiğinde ayakkabılarını atan müridin bir anlık gafletinde yaşadıkları gibi… Sil baştan!!! Yeniden 7 yıl halı üstünde yürümeye talim… Bir anlık gaflet ilk mertebeye dönüş… Bakalım ömür yetecek mi o yedi yılı tamamlamaya? O yüzden dikkat, dikkat dikkat!!! Emin adımlarla ve sapa sağlam bir şekilde doğru bir şekilde yürümek… Bıkmadan, usanmadan… Aşk yolu, Aşk’ın yolculuğu sonsuz…
Önemli olan yürümek aslında… Menzile varmak değil. Çünkü menzil yürümek! Daim o yolda sırat-ı müstakim üzere olmak… Fatiha süresindeki 7 ayet-i kerimeyi hâl’en hatmetmek gibi… Fatiha başlangıç ve fethin kapısı… Büyük cihada çıkışın anahtarı… Ne hikmettir ki 7 ayetten oluşur sûre… 7 ayetin sonu daim sırat-ı müstakim üzere olma niyazı ile nihayet bulur. Öyleyse yürüyüş, kıldan ince kılıçtan keskin bir yoldaysa rehberin Âli olunca kurb’an ol İsmail gibi yola, teslim ol an’a gerisi Allah Kerim’dir cana… 🥀
Muhabbetle…