Her şey ama her şey ask’etmeyle (yansıma) vücuda gelir.
Allah’ın varlığı yokluğuna delildir.
Bu teoriye göre artık hiç bir anlayış teoride kalmaz, soyut olanlar somut veriler üzerinden işler yani vücudun dili olan tüm duyularımız ve sözler üzerinden illüzyon açığa çıkar..
Karanlığı ortaya çıkaran ışık olduğu gibi yok’luğu ortaya çıkaran da varlıktır.
Bu durum hiçliğin Yaratıcısı olan Allah’ın her şey olarak ortaya çıkması gibidir.
Tüm ortaya çıkan ve görünürlük kazanan olgular olgusuzluktan yansıyan olduğu gibi olgusuzluk da olgu olarak yansıma yapar..
Nedenler ve sebepler O’dur ki sonuç yine O’ olarak tezahür eder..
İnsan vücudu burada denektir, deneyin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Şimdi insan ne yani ben denek miyim diyecektir ve olması gerektiği gibi cismine benlik yükleyecektir. Halbuki demek istediğimiz deneyimleri vareden varlığın Kendi varlığındır demekteyiz ve bunu varlığının yarattığı vücud üzerinden bilinirlik seyrindeliğindir.
Yani beşer insan algısı içinde kaldıkça Kendi mucizeliğimize tanık olamayacağımız gibi bir diğer nesle aktaracak verimiz olmayacaktır.
Deneyimlerimizi vücudumuz üzerinden test eder karşılığında bir tepkileme ve an’layışın sürdürülebilirliği ile zam’an’a yayılırız.
Her neyi deneyimliyorsak inanç tek destekçimizdir, inanç sürdürülebilir kavramların temelidir. İnsanın yaşayıp üremesinin tek delili inanç seviyesidir.
Yansıyan gerçeklik kavramları üzerine bir yolculuk yapıyorsak asl’ı olmayan bir varlık söz konusudur, ateizmi destekleyen tek anlayış budur.
Ateizmin aks’i ise Şehadet’tir.
Şehadet’in yansıması olarak karşımıza ateizm çıkmaz, ateizmin yansıması Şehadet olarak aks’eder. Her zam’an için yok olandan varlık kazanırız.
Ateizm, yokluğun yokluğunu kabul eder. Şehadet yok’luktan varlık cezb’eder, bu da inanç sisteminin desteklediği aks’etmedir.
İnanç her olguyu ve durumu desteklerler.
İnançsızlık dahi inancı ortaya koymaktadır ki inanç’tan türemiştir.
Bir anlayışı reddediyor olmakla o inancın içinden doğmak bir’dir, vardır ki aks’i olan olgu “kabul etmemedir”, yok olan bir şeyi nasıl kabul etmeyelim, bu apaçık bir varlıktır.
Ateizm, varlığı yücelten ve sürekli aşılayan aks’larımızdır. Yokluğu savunan yokluk olur mu?
Hiç bir şey yok derken bile bunu bir varlık içinde söylediğimizin şuurunda değilizdir.
Şuur da hayatımıza bu şekilde girer, şuursuzluğun ask’etmesidir.
Tüm dinsizm’lerde dinlerin var’oluşunu kanıtlamaktadır. Dinlerin varlık kazanmasına yardımcı oyunculardır.
İnsan varlığı dinler üzerinden inanç kazanmaz, var’ol’an inancına uygun bir yol seçer. Varlık vücuda geldiği andan itibaren inancını sabitleyici somut bir veri arar, çünkü kendisi soyut bir varlıktır..
Tasavvufun rabıta olarak işlediği görünen üzerinden görünmeyen ve bilinmeyene bağlanma, yaşamın temas ve kontak olarak ele aldığı varlık bulma halidir.
Bu sebeple bebekler ebeveylerinin özellikle annelerini rabıtaya alır gözleri içine bakarak bağlantı kurup soyut varlığını var’ol’an somut simgeler üzerinden sağlamlaştırır. İlgi ve alaka yaşamın başlıca tezahürüdür.
İnsanın yaratılış ve varoluş sürecine bu şekilde bakarsak ki bunlar bilimsel verilerdir, kur’an’la hiç bir çelişiği olmadığını anlayabiliriz.
Çünkü doğan bebek doğmuş olduğunun inancını ondan önceki gelenlerle pekiştirmektedir..
Dinlerin ögretisi de budur.
Bulunan ve tutulan inanç yolunu, bağlantısını, ipin ucunu sonra gelene aktarmak.
Nasıl ki kendisi bu inanç üzerinden varlık bulduysa gelenin de buna ihtiyacı olduğunu bilmektedir.
Tüm kitapları kur’an içine alarak dinde bir reform gibi birleştirme yapmış ve öncekileri açarak ayn’i yolun devamını ve sürekliliğini sağlamıştır.
Son kitap ve son peygamber sonsuzluğun simgesidir, bir nevi yarım kalanı tamama erdirmiştir. Sonun ötesi sonsuzluktur diyerek her an’ın bir başlangıç olduğunun mesajını vermiştir.
Dini inançları redettmek yeni doğan bir bebeği tek başına bir odaya hapsetmeye eşdeğerdir, ikisi de ölümle sonuçlanır.
Oysa ki dini yaşayarak hayy’at bulan peygamberlerin hep ölümsüz oluşlarından bahsederiz, o vakit dinin içeriğine girip dinle birlikte bir yücelme ve ölümsüzleşme anlayışını reddedemeyiz.
“İsa’nın ölmeyip gökyüzüne alınması gibi”, “Muhammed’in (s.a.v) her devirde nurunu tamamlayacak olması gibi” efsane olan inançlarınız mevcuttur. Efsane olması gerçek dışı bir algıya sahip olmamızı istemektedir.
Tabiki bunların cismen bir karşılığı olmamakla birlikte hayy’atiyet noktasında ölümsüzlüğe bir çağrı olduğunu hatırda tutmak gerek. Bu hakikati de her insan kendi iç varlığında yaşayıp o bilince ulaşmakla yani miracını oluşturmakla mükelleftir
Dillerin çokça ve kelimelerin sonsuz olduğu çağınızda Hakk’ikat’in anlatımı da bu denli kısıtlıdır, kısıtlayan kendini açmamış bir varlığın içinde kalmaktır..
Deistin deizm adı altında varolan inancına yeni bir din arayışı bulması da kaçınılmaz bir gerçektir. Çünkü dinlerin şekil ve kabuk kısmından içeriye girememiş ve geri döndürülmüşlerdir. Bu tıpkı bir spermin döllenmek için yumurta içine girme çabasına benzer, düşüncemizin dışındaki o şekli ifadeleri kırmazsak içimizdeki o inanç tohumu (verilerin tamamı) döl tutmadan düşer ve ölümle sonuçlanır.
Deizm anlayışı da varlığın aks’i yani yansımasıdır. Varlıkları inanılmaz hakikat açılımlarına neden olmaktadır..
Hiçliğin varlığına bu denli hizmet, inanıyorum deyip de inanmayanlarda dahi bulunmayabilir.
Tezler düşünsel teoriyi, teoriler pratiği doğurur. Varoluşun pratiği Hakk’ikat’in içsel kanadıdır. İçsel olarak tamama eren anlayış dışsal pratikte materyallere sığmaz, “aleme sığmadım bir Kamil’in gönlüne sığdım” cümlesinin yansıması bilimin yetersizliğini ortaya koymaktadır, bilimsel veriler dahi sadece onu ortaya koyanı ve ilgisi olanları etkiler ve ilgi duyanları cezbeder..
Hakk’ikat’in ilmi anlayışı da böyledir, sadece ilme mazhar olanı etkisi altına alır ve ilgi duyanları cezbeder.
Güzeli ortaya çıkaran çirkin, geceyi ortaya çıkaran gündüz, varlığı ortaya çıkaran yokluk, yokluğu ortaya çıkaran varlıktır. Dolayısıyla her şeyin tezahürü hiçlik’tir.
Bu başlıkların her biri tez niteliğindedir.
Tezat’lık bunların herhangi birinin içinde olup diğerini reddetmesidir..
Tüm tezat düşünceler konu ne olursa olsun aks’inden yansımak ile olumsuzluk çağrıştırmaz, asl’ı olan ve varolan düşünceyi destekler yani her bir anlayış kabul görmüyor olsa bile içinde gizli bir tamam noktası barındırmaktadır.
Tasavvuf anlayışı tüm dinleri içeriği bakımından kabul eder.
Şeriat kısmından çok hakikatin içeriğine dalar, uyarıların ve bildirilerin güncellenmiş halini kendi iç varlığında arar arattırır.
İnsanın kendi öz varlığında araştırma yapması kişiyi dinler üzerine çıkartır yani Allah’ın varlığı ile bağlanmasını sağlar.
Dinler Allah’ın varlığının beşer üstündeki tanımıdır.
Binlerce insan kur’an üzerinden farklı anlayışlara sahip olmuşlardır ve bunun sonu yoktur. Yol yani dinler 4 ile sınırlı değil insanların nefesi sayısıncadır.
Kur’an üzre yaşayan bir çok farklı mezhepler vardır. Her biri kendi algısı içinde kur’an’ı ve ayetleri yorumlar.
4 kitap 4 makam
Kimi şeriata takılır, kimi şeriatla yetinmez tarikata katılır.
Kimine de tarikat dar gelir marifete açılır, marifet üzerinden beslenen Hakk’ikat’e yol alır.
Hakk’ın işlediği merkezde artık her insan bir’dir, faklı rollerde bir’e hizmet etmektedir.
Hakk merkezli anlayış bir’liğin bütünlüğünü sergilemektedir.
Doğru yanlış kavramları ortadan kalkmış, her zerre LÂ İLÂHE İLLALLAH demektedir..