Keşke kelimesi daha çok geçmiş ile ilgili bir dilek kipi olarak sıklıkla kullanılır. Sanki gerçekleşmesi mümkün iken kaçırılmış bir fırsat için duyulan pişmanlığı anlatan cümlelere ‘keşke’ ile başlarız.
Keşke hep çocuk kalsaydım! Keşke şimdiki aklım olsaydı! Keşke bana da haber verselerdi! Keşke oraya gitmeseydim! Keşke suskun kalmasaydım! Keşke o sözü söylemeseydim! Keşke bu kararı o zaman alsaydım! Keşke o kadar çok harcama yapmasaydım! Keşke dedem o arsayı satmasaydı! Keşke ucuzlukta o ayakkabıyı alsaydım!
Dilin derin sırları, ancak düşünce ve duyguların keşfedilmesi ile açılır. Nedense, ‘-mişim’ eki ile biten keşkelerde pişmanlık katmerlenmiştir: Keşke o kadar çok üzülmeseymişim!” ile “Keşke o kadar çok üzülmeseydim!” arasında duygu-durumu bakımından çok fark vardır. “Keşke o kadar çok sevmeseydim” ile “Keşke o kadar çok sevmeseymişim”de olduğu gibi.
Şimdiki zaman ile gelecek zaman arasına sıkışmış ‘keşke’lerimiz ise daha azdır: Keşke dünyayı dolaşsak! Keşke oraya gitsem! Keşke ona söyleyebilsem!
Velhasıl keşkeler bitmez. Keşke, yaydan çıkmış oku tekrar atma fırsatını istemek gibidir.
Daha çok geçmiş ile ilgili olan keşke, kıl payı kaçırdığımızı sandığımız bir duruma dair sonradan oluşan bir yakınma hâlidir. Bu yakınmada neler yoktur ki! Sanki mümkünâtı varmış gibi zayıf bir ümit. Biraz özlem. Bolca pişmanlık ve hayıflanma… Bu hislerin değişen bileşimi, karışımıdır keşke. Ve iç dünyamızda daralmış, hatta kilitlenmiş bir duygu-durumu yaratır. Keşke, nefesi ‘şimdi’de alırken geçmişe sıkışıp kalmaktır.
Çoğu zaman açıkça zikredilen keşke, bazen hiç adı konmadan söylenir.
Kimi zaman ‘keşke’, Selahattin Pınar’ın “Bir Bahar Akşama Rastladım Size” şarkısındaki gibi “Ahhh!” nidasında saklanmıştır. Ama çoğu zaman açıkça dile gelir. Ne var ki, ayan beyan söylemenin bile bir adabı vardır. Sürü psikolojisini yansıtan, “Haydi eller havaya” türündeki pop şarkıların çoğunda keşke bıçak gibi keskindir, öfkelidir; hatta bazıları intikam kokar. Nitelikli pop şarkılarda ise zarif bir ifadeye bürünür. Romantik şarkılar denilence ilk akla gelen isimlerden Yalın bir şarkısında “Keşke oyunlar oynamasaydık; Üzülmeseydi şarkılar” derken, “canını çok yakan aşk izlerine” takılıp kaldığını hüzün dolu bir keşke ile anlatır.
Velhasıl kelimenin gerçek anlamını, kelimeye yüklenen duygu gösterir. Ama duygu-durumu ne olursa olsun keşke, nefsin terminolojisine aittir. İster mecazî aşk ile isterse binbir türlü sıradan gündelik hayat durumları ile ilgili olsun, keşke kelimesinin kullanılış tarzı nefsin baskın halini gösterir. Öfke ve hınç dolu olan ya da üzüntü ve keder ile yoğrulmuş saplantılı keşkeler nefs-i emmarenin, hüzün ile incelmiş keşkeler ise nefs-i mülhimenin dilidir.
Kavramsal varlık olan nefs, geçmiş ve gelecekte vardır. Bu yüzden nefse ait olan, nefsi besleyen geçmiş ve geleceğe dair düşüncelere karşı uyanık olmak gerekir. İbrahim Hakkı Hazretleri (k.s.) “Geçmişe dalma; Müstakbele kanma; Hâl ile dahi olma” diyerek bizleri uyarır ve ‘an’da olmaya çağırır. Üstelik ‘an’da ve O’nunla olabilmenin şifresini de vererek: “Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler”… Gönülleri ferahlatan bu dizeler güven, rıza ve teslimiyetin, yani imanın ifadesidir.
Keşke kelimesi bizi geçmişe hapsederek ‘an’da olmaktan alıkoyar. Nefsin sayısız perdelerinden sadece biridir. Eskilerin “Eğer ile meğer evlenmişler; keşke diye bir çocukları olmuş” sözü adeta nefsin bu oyalama oyununun özetidir.
Keşke, hâl dilinde ‘Öyle olmasaydı da, böyle olsaydı’ demektir. Vuku bulmuş olana itirazdır. Nefs bizi geçmiş ile oyalarken, gönül de bizi nefsin tasallutundan kurtarmaya çalışır ve teslimiyete, yani ‘an’da kalmaya, ‘an’ı yaşamaya çağırır. Nefsin gerçekleşmesi mümkün olmayana dair mızmızlanmalarına karşılık gönül, akl-ı selim ile iş birliği yapar ve bizi darlıktan çıkarıp genişliğe kavuşturur: “Olması gereken oldu, yoksa olmazdı” der. Hatta bazen “İyi de oldu!” diye ekler. Zira “Her olanda hayr vardır” ve “Allah’ın dediği olur”. “Mülk O’nundur”.
Hayat, ‘keşke’lerle oyalanılmayacak kadar değerlidir.