Bir misal içinde yürüyorum…
Gidiyorum nereye gittiğimi bile bilmeden sadece ve sadece yürüyorum…
Boşluğa doğru bir gidiş mi bu?
Bilmiyorum…
Kendimi arıyor, aradıkça aradaki boş yollarda sarpa sarıyor ve nihayetinde izimi kaybediyorum…
Sanki bir labirentin içinde hiç bir iz olmaksızın birbirine büyük bir uyum içinde benzeyen sokakların içinde kayboluyorum…
“Ha gayret!” nidasıyla çoğu zaman düştüğüm yerden kalkıyorum ancak takatim de yok artık…
Gitmeye mecalim de kalmadı…
Bir köşeye gizlenip bir gülüp bir ağlamak istiyorum…
Deli diyecekler diye bir endişem yokki çünkü bu diyarda alabildiğine yalnızım…
Kendimi arıyorum…
Gittiğim her diyarda kendimden haber soruyorum…
Sağa dönüyorum kendime sesleniyorum sola dönüyorum yine kendimi arıyorum…
Bil ki yürüyorum…
Hiç durmadan…
Bazen koşarak bazen yavaş adımlarla ben gidiyorum…
Söylemek istediklerim sanki birbirine geçiyor…
Sesler, harfler birleşip karışıyor…
Bir başka harf oluveriyor birdenbire…
Bu sesleri daha önce hiç duymadım ya da duydum mu?
Bilmiyorum…
Ben sadece gitmek istiyorum…
Gideceğim bir yer var oraya erişmeye çabalıyorum…
Ağğ bir kaybolmasam…
Çabukcak gidivereceğim o güzelim diyâra…
Ama hep başka bir yere çıkıyor, o çiçeklerle dolu ışıklı yola bir türlü varamıyorum…
Hele bir gidebilsem, ahh bir gidebilsem…
İnci mercan…
Pür ü pâk…
Sade cân…
Hakîkat…
Bir kevser pınar ki…
Akar durmadan…
Alabildiğine yeşil…
Hem kırmızı kırmızı çiçekleri var…
Her sabah Yeşil’den doğar o diyârda hayy’at…
Her gün yeni baştan, her gün yeni bir ân’dan doğar…
O diyârın çiçekleri hep Vedûd kokar, Yeşil’inden her dem Kadir akar…
Nefes, hayy, hakk…
Durmadan devam eden bir devrân…
Kendimden Kendime
Yorum Yazınız