“Marifet hâline istidadı olana, kendi hak’ikat’ini anlamak ne şekilde olur?”
“İnsan kendi hakikatini nasıl anlar?
Kendindeki hakikate nasıl ulaşır?
İnsanda bir hakikat var mıdır?
Ya da hakikat sadece gökte midir?
İnsan içine yazılan çekimin nasıl farkına varabilir?
Hakikat herkeste farklı mıdır?
Sorular, sorular, sorular… Alabildiğince uzayan uzadıkça derinlere doğru çeken ve içindeki bir fısıltıya doğru kulak kesilen sorular. O sorular ki kim ne derse desin içindeki cevabı duymak ister. “KENDİ” cevabını duymak ister. Başka bir cevap tatmin etmez hiçbir şekilde onu. Ve aradığını ne kitaplarda ne de izlediği programlarda bulabilir.
İnsan bir kez iç âlemine yönelmeye görsün O daima fısıldar… Bu fısıltı dışarıya kapalı ama içeriden içeriye gür bir sesle çıkar ki konuşmanın hâli kişide bir değişim yaratır. Hâlin tasdik edişiyle içindeki çağrıya kulak veren insan için bir döngü başlar. Bu döngü iki ucun birleşimine kadar devam eder. Ve bu devam ediş iki ucun birleşimiyle de nihayet bulmaz. Daireyi oluşturan için devran kendi içinde yukarıdan aşağıya durmadan devam eder.
İnsan kendi içinde bir şeyleri yakalayabilmek için evvela muhabbet beslemelidir. Bu muhabbet besleyiş suret ile evvela bir Güneş’in varlığına olmalıdır. Çünkü Ay’ın ışık alacak bir kaynağa ihtiyacı vardır. İnsan, ışığı bir kez almaya görsün ve aldığı ışığı yansıtan hâline bir kez şahit olsun. Bu şahitlikle birlikte içine yazılan çekimin kuvvetine hiçbir şekilde karşı koyamayacaktır. Çünkü ruh, bir kez O’nun sesini duymuş; sevdiklerinin selâmıyla huzuru yakalamıştır.
Şeriatten yol bulduğun tarikat sen de bir iç yolculuğa dönüşmüş ve kendinden kendine doğru bir seyre seni davet etmişse eğer, buradaki marifet “O’nun Sesi’ne” kulak vermek olacaktır. Bu kulak veriş sendeki çekim kuvvesini uyandırır, aşkı kalbinin tam ortasına yerleştirir ve O, bunu sen istesen de istemesen de yapar… Hatırlatacak işaretleri daima gözünün önüne koyar. Ve bekler… Vakit gelip ayrılmanın olması içindeki çekimin yokluğuna ispat değildir. Unutma ki çekim bir kez senin içine yazıldı ve o çekimi yok etmek bu aciz kabiliyetinle senin zuhura getirebileceğin bir şey değildir. O halde bırak kendini… Kendinden uzak düşmüş kendini geride bırak. Kendini yine kendinde bul.
Bu yolculuk baştan aşağıya bir iç hesaplaşmadır. Seninle, sende ve daima sana doğru… Kişilerin, olayların ve durumların bu içsel hesaplaşmada yeri yoktur. Düşünceyi bilen sadece Hakk’tır. Ve sen kendinde oldukça hakikatine adım adım yaklaşırsın… Çünkü sadece ve sadece kendinde olursan eksiklerini ve doğrularını fark edebilirsin. Sadece kendinde olabilirsen kendini daha iyi tanıyabilirsin. Sağa sola aldanmayı bırak! Çokluğun içindeki TEK’liğe odaklan… Yani kendine… Kendindeki Rabbine kulak ver… Ona buna kulak verirsen nasıl duyacaksın ki sana sunulan hakikati? Onda bunda olup da ışığı alacağın güneşten uzaklaşırsan ya? O vakit nasıl olacak? Neyin ışığını yansıtacaksın? Işığını nereden alacaksın? Bilinmezlikleri nasıl aydınlatacak ve dahi anlamlandıramadığın mânâya nasıl vakıf olacaksın? İşaretleri nasıl anlayacaksın? İç sesine nasıl kulak verebileceksin?
Yapay ışıklara aldanmamak için “Hakiki Bir Güneş”e muhtaçsın… Ve o Güneş’in ilahi bir kaynaktan aldığı ışık ile aydınlanmak zorundasın!..”