Boşluğun içinde sürüklenen bir dünyada daha farklı bir anlam olduğu gerçeği durmaksızın zihnimin içinde dolaşıyor. Yetmiyor…
Yetersiz kalıyor yaptıklarım, yaptım sandıklarım dahi yapmaya çalıştıklarım. Yaratılışın ezeliyle bahşedilen akıl nuruyla şereflenen insan için yapılanların ve bu görülen âlemin ötesinde bir şeylerin varlığına inanmak…
Sırların deryâsına çağırıyor durmadan.
Bir şeyler oluyor…
Anlamlandırabilmenin çaresizliği içinde kıvranırken:
“Her ne ararsan içindedir.”
Sırrıyla müşerref oluyorum.
“Sırrı ve keşfi kendinde aramak yerine kendinden fersah fersah uzaklarda aramak niye?” diye soruyorum o vakit.
Cevap yine kendimden kendime…
Latif bir esinti ile zemin ü arza yayılan bir Yaratıcı Kudretin, Kadir nizamından doğan Vedûd bir sevgiyle iç âleminde yeşertilecek bir tohum olduğunu keşfeylemek bu denli zor olmamalı.
Hele ki muhabbet deminde aşk ile sulanan bir tohum ise içerdeki…
Kevser pınarın suyu çıtlatacaksa bu kuru tohumu…
Müsaade eyle ki bir bahçıvan toprak içre koyuversin…
Muhabbeti ve şefkati ile sulayıversin… Güneşiyle aydınlatıversin…
Ki yeşere tohum, aça ân deminde bir güzel çiçek…
Yayıla buram buram kokular, sanasın misk-i amber…
O dem önüm sıra açılan kervanın yeşiliyle dolu bir hayy’at.
Dalma gayrı zahire, aldanma bu hengameye…
Aşkın kadr-i kıymetinden dem sürerek sarıl seccadeye…
Gönlünde aşk-ı ilahiyle sığın tövbeye…
Beratin hikmetiyle karıl geceye…